Derin denizlerde yaşayan kırmızı elbiseli, güzeller güzeli bir denizyıldızı varmış. Denizyıldızı güler yüzü, neşeli ve sempatik tavırları ile pek çok balığın dikkatini çekermiş. Yakışıklı balıklar, önünde, arkasında yüzermiş ama güzel denizyıldızı hiç birine pas vermezmiş.

Günlerden bir gün müthiş bir fırtına çıkmış. Dalgalar aslanlar gibi kükrüyormuş. Deniz adeta çıldırmış. Balıkların kimisi denizin derinliklerine doğru kaçıp canını kurtarmaya çalışırken, kimisi de dalgaların önünde bir yaprak gibi bir sağa bir sola savruluyormuş.

Kırmızı denizyıldızı da dalgaların önünde bir yelkenlinin bayrağı gibi savrulup duruyormuş. Tüm balıklar canlarını kurtarmanın derdine düşmüş kaçışırken denizyıldızının gözleri uzaklara, çok uzaklara takılmış. Koca, heybetli bir balık ne fırtınaya aldırıyormuş ne de dalgalara. Dev gibi vücuduyla suyun içinde adeta salınıyormuş. Dalgalar, denizyıldızını dev balığa doğru savurmuş. Denizyıldızı bu balığa baktıkça içinde bir elektriklenme olmuş. Balığın bedenindeki her detayı sanki yüreciğine kazıyormuş. Koca ağzı, ağzındaki sayılamayacak kadar çok, keskin dişleri, yağlı hantal vücudu… Kuvvetli, koca kuyruğu, hepsi ama hepsi kırmızı denizyıldızına hoş görünüyormuş.

Denizyıldızı bu koca balığın yanına yaklaşmak, onunla konuşmak istemiş ama dalgalar ona müsaade etmemiş. Denizyıldızını almış ve kıyıya doğru götürmüş. Denizyıldızı acı acı inlemiş.

“Yapmayın, etmeyin dalgalar! Beni sevdiğimden ayırmayın! Beni kıyıya değil, sevdiğimin koynuna bırakın.”

Fırtına dinmiş deniz tekrar durulmuş. Denizyıldızı arkadaşlarının arasında dalgın dalgın geziyormuş.

“Ne oldu Yıldız? Hasta mısın?” diye sormuş bir arkadaşı.

Yıldız “Yok” diye geçiştirmiş. Konuşmak istemiyormuş. Sevdiğini kimseyle paylaşmak istemiyormuş.

Günler geçmiş ama Yıldız bir türlü aşkını kalbinden söküp atamamış. Yıldız, yemeden içmeden kesilmiş. Bir deri bir kılçık kalmış. Yıldız’ın bu solgun halini gören Anayıldız, kızını karşısına almış ve sormuş:

“Yıldız’ım, canım yavrum, nedir bu halin?”

Yıldız olanları bir bir anlatmış anacığına.

“İyi de canım yavrum. Bu imkânsız bir aşk. O koskoca köpek balığı, sen ise minicik bir denizyıldızı…”

“İyi dersin hoş dersin de anacığım gel de bunu gönlüme anlat. Benim sözümü dinlemiyor bu deli gönül belki senin sözünü dinler.”

Yıldızana da bu aşka bir çözüm bulamamış. Yıldız o fırtınalı günden sonra aşkını bir daha görememiş. Denizin derinliklerine doğru yüzmüş. Gece, gündüz aramış, taramış ama bir türlü gönlünü yakan sevdiğini bulamamış.

Günler, haftalar geçmiş. Günlerden bir gün gökyüzünü yine kara bulutlar kaplamış. Denizle, rüzgârın düellosu da başlamış. Bu fırtınaya sevinen bir tek kişi varmış o da Yıldız.

Yıldız, bırakmış bedenini denizin kollarına. Deniz götürmüş onu sevdiğine. Götürmüş ve bırakmış köpek balığının yanı başına.

Yıldız, sevdiğine kavuşmuş olmanın mutluluğu ile önce tatlı tatlı bakmış, güçlü kuvvetli erkeğine. Konuşmak, hayatının erkeğine dokunmak için yaklaşmış ona.

Köpek balığı yanı başında kendisine aşkla bakan denizyıldızını fark etmemiş bile. Yıldız:

“Aşkım!” diye seslenmiş. “Ben seni çok ama çok seviyorum.”

Köpek balığı koca gözlerini minik yıldıza doğru çevirmiş. Hiç sesini çıkarmadan onu dinliyormuş.

“Böyle bir şey olur mu diye suçlama beni. Ben de biliyorum olmayacağını. Gel gör ki gönlüme söz geçiremiyorum. Sanki senin için yaşıyorum bu denizde. Senin için nefes alıyorum… Senin için varım bu sulu dünyada.”

Yıldız beş tane kolu ile sarılmış koca oğlana. Sıcacıkmış sevdiğinin vücudu. Teninde kan kokusu varmış. Koca kuyruğu suyun içinde hareketsizce duruyormuş.

Yıldız, aşkının da kendisine birkaç güzel söz söylemesini bekliyormuş ama o hiç konuşmuyormuş. Yıldız, aşkının lal olmuş dilini bile sevmiş. Onun her hareketi daha doğrusu suyun içindeki hareketsizliği bile hoşuna gidiyormuş. Yıldız yârine kavuştuğu için denizler hatta okyanuslar kadar mutluymuş.

Köpek balığının bu hareketsiz bekleyişi ne kadar sürdü bilinmez. Yavaş yavaş hareket etmeye başlamış. O hareket ettikçe Yıldız’ın elleri kolları tutmaz olmuş. Ne kadar uğraşsa da sevdiğine tutunamamış. Ellerinin arasından kayıp gitmiş yâri. Köpek balığı suyun içine öyle bir dalmış ki sanki deniz yerinden oynamış.

Denizyıldızı önce havalara uçmuş sonra da denizin derinliklerine doğru gömülmüş. Narin vücudu dengesini kaybetmiş. Gözleri görmez, kulakları duymaz olmuş. Acılar içinde kıvranırken:

“Bırakma beni aşkım! Seninle birlikte ölüme bile razıyım.” diye inliyormuş.

Deniz tekrar durulduğunda Yıldız, aşkının kendisine doğru geldiğini görmüş. Minik yüreciği karaya vurmuş denizyıldızlarının kalbi gibi çırpınıp duruyormuş.

“Beni bırakıp gitmeyeceğini biliyordum. Sen de beni seviyorsun… Buradayım aşkım! Buradayım sevgilim!” diye bağırmaya başlamış. “Bak aşkım, denizdeki tüm balıklar bizim aşkımızı konuşacak. Gökyüzündeki yıldızlar aşkımıza şahitlik edecek.” diye sevinerek bekliyormuş onu.

Köpek balığı, Yıldız’a doğru yaklaşmaya devam etmiş. Yıldız’ın gözlerine sevgiyle, aşkla bakmış köpek balığı. Hiç konuşmadan bakışmış iki sevgili. Birbirini seven iki yürek ağır ağır yüzmüşler. Yıldız, aşkının ağzından çıkacak güzel bir sözcüğü bekliyormuş. Ama köpek balığı hiç konuşmuyormuş. Yıldız en sonunda dayanamamış.

“Konuşsana aşkım. Bir çift güzel lafı esirgeme benden.” diye ısrar etmiş.

Köpek balığı, bakmış Yıldız’a. Bu bakışlarda henüz yazılmamış bir masal varmış. Öyle bir masal ki Aşk-ı Yıldız’ın masalı.

Köpek balığının dev gövdesi hareketlenmeye başlamış yine. Artık onu hiçbir şey tutamazmış. Kuyruğu koca bir kılıç gibi denizi yarıyormuş. Başını sallamış tüm balıklara kafa tutar gibi. Gözleri öyle bakıyormuş ki… Azrail’in gözleri gibi. Bir anda hareketlenmiş ağzı.

Yıldız hâlâ sevdiğinden güzel bir söz duymayı bekliyormuş.

Köpek balığı ağzını açmış… Açmasıyla birlikte de tonlarca su ağzına dolmuş. Köpek balığının midesine inen suyun içinde Yıldız da varmış. Yıldız:

“Aşkııım! Aşkıım sonuna kavuştuk! Bir daha hiç ayrılmayacağız!” diye sevinç çığlıkları atıyormuş.

Bu masal burada biter mi bilinmez ama onlar ermiş muradına biz çıkalım kumsala…

Celladına âşık olan denizyıldızının aşkı, Aşk-ı Yıldız olarak dilden dile dolaşmış.

Ya toprak ol.

Ya da su.

Sakın ateş olma.