İşte anılarda kalan bir fotoğraf…
Kırşehir’li Nuri Akdoğan, namı değer “Yüz binlik Nuri” olarak bilenen değerli bir ağabeyimizdi.
Kırşehir’in en eski ve tarihi fotoğrafçısı Arif Çoban’ın çektiği ve yıllardır arşivinde duran bu fotoğrafı bize ulaştırdığında rahmetli “Yüz binlik Nuri” ağabeyimizi sizlere kısaca tanıtmak istedim. Kendisini rahmetli Hacı Mehmet Gülten ağabeyimizin eski Belediye altındaki bürosunda tanımıştım. Az konuşur, öz konuşurdu. Eski Belediye Başkanı Orhan Baycan’ın hısımıydı.
Kırşehir'de, Medrese Mahallesi, Lale Sokak'ta 1923'te doğmuştu. Bu nedenle "Cumhuriyet çocuğuyum" derdi. Hacıhasanlardan Tahsildar Ali Akdoğan'ın beş çocuğundan üçüncüsüydü. Doğduğu ev babasının atının, ailenin ineği ve danasının, tavuğunun, cücüğünün bulunduğu bahçeli, ahırın, samanlığın, kilerin, ekmekliğin ve tandırın bulunduğu iki katlı bir konaktı.
Çocukluk yılları doğduğu Medrese Mahallesi ve bağ evlerinin bulunduğu Karabacak'ta geçti. Babasını kaybettiğinde ortaokul birinci sınıftaydı. Başangılık etti. Okumadı. Orta birden tasdikname aldı.
Matematiğe meraklıydı. Hesabı, kitabı kuvvetliydi. Okumayı, okuyanı severdi.
Telefon numaralarını ezberinde tutardı. Babasının vefatı sonrası cüzi bir emekli maaşı alan annesi ailenin geçimini sağlamak için ıstar dokudu, bağ bahçe işleri yaptı. Gençlik yıllarında Kırşehir Depremi'ni yaşadı.
Oğlu emekli Tuğgeneral Ali Akdoğan o yıllarda ilkokul üçüncü sınıftaydı hastalandı. Üç ay okula gitmedi. Okuması için kitap ve dergi taşıdı eve. Yani Ali Akdoğan okuma heves ve becerisini babasına borçlu.
Bakın Ali Akdoğan bu konuda neler söylüyor:
“Kırşehir’in eski kitap-kırtasiyecilerinden Ali Baytok'tan istediği kitabı okumak için alırdık. Ne aldınız, niye aldınız demezdi? Okuyup adam olmamızı istedi hep. Okuduk, adam olduk mu bilmiyorum ama ‘en büyük sermayem, başarım sizlersiniz’ diye okumuş olmamızla övündüğünü biliyorum. Askerliğini İstanbul Hadımköy'de harp yıllarında yaptığını, dört yıla yakın silah altında kaldığını, Trakya'daki yığınaklanmayı, savunma hazırlıklarını anlattığını hatırlıyorum. Askerlik sonrası Orman Genel Müdürlüğüne memur olarak girmişti. Mollaabbaslardan Pakize ve kunduracı Ali Rıza Özkan'ın kızı Ayşe ile evlenmiş ve Ankara'da İncesu'ya yerleşmişlerdi. Askere uğurladığı küçük kardeşi Hasan'ın bir kaza sonucu vefatı önemli bir travmaydı. O günün şartlarında kardeşinin cenazesinin Kırşehir'e getirilememiş olması da. Hayatını değiştirecek piyango biletini de o günlerde almıştı. Biletine çıkan yüz bin lira ile memuriyetten ayrılmış, doğduğu yere, memleketine, Kırşehir'e dönmüştü. Milli Piyango merakı ve şansı ölünceye kadar devam etti.
“Nakliyecilik ile ticarete atılmıştı. Çalıştırdığı kamyonların sürücülerini emekleri karşılığı aldığı kamyonlarına ortak ettiğini hatırlıyorum. Rasim Mermer ve bugünkü Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci’nin dedesi Yaşar Bahçeci ile ortaklık kurarak Mermerler Otobüs İşletmesini kurmuşlardı. 1953'ten 1975'e kadar otobüs işletmeciliği ve nakliyecilik ile uğraştı. Sonrasında 1990'lı yıllara kadar Cacabey'in arka tarafındaki Ahi Otobüs İşletmesi yanında bir büro kiralayıp nakliye komisyonculuğu yaptı. Aslında evde veya kahvede zaman geçirmeyi sevmiyordu. Kendisine zaman geçirecek bir mekân yaratmıştı. Ticari hayatı boyunca bir senedinin protesto edilmemesiyle övünürdü. Dürüstlüğün, çalışmanın ibadet olduğunu öğretti bizlere. Haksız kazancın, hilenin, hurdanın, haram lokmanın kötülüğünü.
“Ticaretle uğraşan her insan gibi 1975'li yıllarda ABD ambargosunun çökerttiği ekonominin, sosyal dokunun olumsuz etkileriyle zor günler geçirdi.”
Gençlik yıllarında çıkan piyango nedeniyle lakabı “yüz binlik” oldu. Ama ona göre hayatının piyangosu çocuklarıydı. Kızları öğretmen, oğulları subay olarak millete hizmet etti.
Kalp rahatsızlığı nedeniyle yaşamının son yılını Kırşehir dışında geçirmek zorunda kaldı. 6 Haziran 1992'de Gölcük Donanma Hastanesi'nde son nefesini verdi. Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda yatıyor.
*ŞEVKET GÜNER