Türkiye’de bugün tahminen 1 milyon civarında demans hastası yaşıyor. Bunların en az yarısı Alzheimer hastasıdır.
    Alzheimer hastalarıyla temas kuran herkes, kısa sürede bu hastalığın sırf tıbbi bir sorun olmadığını, çoğu ileri yaşta olan hastaların yakın çevresindeki kişilerin bu amansız hastalıktan çeşitli şekillerde etkilendiklerinin farkına varır. 
Hastasının genellikle zaten aile dışındaki ilişkileri doğal yaşam süresinden dolayı kısıtlanmıştır. Artık arkadaşlarının çoğu ya hayatta değildir ya da hayatta olanların da kendileri hastadır. Böylece geriye hastanın akrabaları ve aile fertleri kalmıştır. 
    Hasta yakınlarının üzerindeki bedensel baskıdan çok ruhsal baskı büyük bir sorun yaratmaktadır. Hastalık teşhis edildikten sonra, hem hastanın kendisi, hem de aile üyeleri buna değişik tepki vermektedir. Kimileri büyük bir üzüntüye kapılırken, kimileri önemsiz bir şeymiş gibi görmeye çalışmaktadır.
    Alzheimer teşhisi konulduktan sonra, hasta yakınlarının ilk tepkisi hastalıktan kimlerin, ne zaman haberdar edileceği sorusuna cevap aramak olur. Başlangıçta hastalığın dıştan algılanması zor olduğu için, aileler yaşlısının hastalığını genellikle sosyal çevreye anlatmamaya karar verirler. Şimdilik çevrenin bunu bilmesine gerek olmadığını düşünürler. 
    Daha sonra akrabalar üzerine düşüncelere geçilir. Bütün akrabalarla zaten ilişkiler eskisine göre sıkı olmadığı için, durumdan haberdar edilecek akrabalar arasında bir eleme yapılır. Bunun ardından geriye kalan akrabalar haberdar edilmekle kalmaz, aynı zamanda onların bu süreçte üstlenebileceği işlevler üzerine de kafa yorulur. 
    Bunların hepsi prensipte hastalıkla pratik açıdan nasıl başa çıkılacağı sorusuna verilen cevaplardır. Asıl sorun hasta yakınlarının duygu dünyasında meydana gelmektedir. Özellikle hayattaysa, yaşlının eşi ve çocuklarının duyguları altüst olmuştur.
    Fakat duygusal durumun altüst olmasını sadece negatif anlamıyla düşünmemek gerekir. Hasta yakınlarının birçoğu, hastanın bakım sürecinde kendileri açısından pozitif sonuçlar, kazanımlar elde edebilmektedir. Genellikle negatif duygular hastayla geçmişte ilişkilerinde sorun olanlarda ortaya çıkmaktadır.
    Özellikle suçluluk duygusuna hasta yakınlarında oldukça sık rastlanmaktadır. Hastanın halleri karşısında bazen kendilerini tutamayıp sinirlendikleri, hastaya bağırdıkları veya azarladıkları için sonradan kendini suçlu hissedenlere ender rastlanmamaktadır. 
    Hastanın bakımını üstlenen kişilerin hasta yakınları arasındaki konumu ve durumu çok daha özeldir. Şimdiye dek belirtilen olumlu veya olumsuz duyguları onlar hem daha sık, hem de daha yoğun bir şekilde yaşamaktadır. Birçoğu kendisini ihmal edecek derecede yaşlısının bakımına kendini vermektedir. 
    Toplumumuz, Alzheimer hastaları ve aileleri için yapılabileceklerin hiçbirini yapmıyor. Aileler sorunları ile kenara itilmiş vaziyetteler. Fakat bunun ileride açacağı sorunlar dikkate alınmalıdır. Bunlar bedensel hastalıklardan, psişik rahatsızlıklara kadar uzanan pek çok sağlık sorununa yol açabilir. Bu kişilere hiç olmazsa sosyo-psikolojik danışmanlık hizmetlerinin sunulması yardım konusunda iyi bir başlangıç olurdu.