ALİ AĞA GÜM

Sevgili Çiğdem okurları, insan yaşamı öyle bir mozaiktir ki; ağlamak-gülmek, yatmak-kalkmak, acıkmak-doymak, sevinç-hüzün, gibi birbirine zıt olayları gün içinde her an yaşayabilirler. Bu zıtlıklar yaşamın güzel renkleridir. Üzülmek varsa keyif almakta vardır. Bazen de toplum psikolojisi insanları hiç düşünemediği yerlere sürükleyebilir. Bugün nereden aklıma geldi bilmiyorum, ta ortaokul öğrencilik yıllarıma denk gelen, çoğu kez güldüğümüz, bazen üzüldüğümüz bazen de derin derin düşündüğümüz güzel insanlarımızla ilgili olayları anlatmak istedim. Bunlar yetmiş yaş üstü olan hemşerilerimin çoğunun bildiği ve güldüğü bazı yaşanmışlıklardır. Bugün bir tanesini anlatıp o günlerde o olayları yaşayıp bilen hemşerilerime birazcık nostalji yaşatmak istedim. Yazımın sonunda kim güler, kim üzülür, kim düşünür bilemem ama, anlatacağım olayları yaşayanlar enteresan kişilerdi. Olayları yaşayan o güzel insanlar yaşadılar ve gittiler. Toprakları bol olsun.

Hangi mahallede otururdu bilmiyorum Ali Ağa isimli hemşerimiz bir gün, Cuma namazında istemeden de olsa çok sesli bir şekilde yellenir. Kimse namazı bozmak istemediği için o anda sessiz kalınsa da, dışarı çıkınca; “Yahu kimdi camide yellenen?” diye birbirine sorarlar. O yellenme anında Ali Ağa’nın tam yanında namaz kılan birisi, “Ya o güm diyen Ali Ağa’ydı” der. Namazdan çıkanlar, Ali Ağa’nın duyacağı şekilde “Ali Ağa güm dedi, Ali Ağa gümledi” gibi yüksek sesle dalga geçmeye başlamışlar. Utancından hemen oradan kaçan Ali Ağa’nın peşini bu olay hiç bırakmadı.

Olay o kadar büyüdü ki; çarşıda, pazarda, yolda, mahallede Ali Ağa’yı görenler “Ali Ağa güm” deyip kaçıyorlardı, özellikle çocuklar ve gençler bu işi büyük bir keyifle yapıp Ali Ağa’yı kızdırıyorlardı. Ali Ağa öyle bir duruma geldi ki; bir defasında yakaladığı bir çocuğun kaburgalarını kırmıştı. Bu olay Kırşehir’de sanki bir ses dalgası gibi dağılmıştı. Herkes bunu konuşuyor, her görüldüğü yerde maç tezahüratı yapar gibi onun duyacağı şekilde “Ali Ağa güm” diye bağırıyorlardı.

Ali Ağa bir defasında otobüsle İstanbul’a gider. Haremde inince, durumu bilen (zaten herkes biliyordu) otobüs muavini, bir çocuğa para vererek “Ali Ağa güm” diye bağırmasını söyler. Çocuk bağırınca; “Şerefsizler beni burada da buldular” diyerek, deli danalar gibi çocuğu kovalar, vatandaşlar elinden zor alırlar.

Öyle ki, sokaklarda yürürken bile elinde sopa veya taş ile dolaşır duruma gelmişti. Her an Ali Ağa güm diyecekler diye korku ile gezerdi. Toplum psikolojisi işte, adamın öyle kızıp saldırganlığı milletin hoşuna gidiyordu. Bu durum öyle bir hal almıştı ki; nereye gitse kulağında “Ali Ağa güm” sesini duyacakmış gibi büyük bir tedirginlik yaşıyordu. O yıllarda psikolojik destek almak gibi bir durum da söz konusu değildi. Kırşehir benim bildiğim kadarı ile iki üç yıl bu olayı yaşadı.

Bir gün Ali Ağa’nın memleketten göç ettiği duyuldu. Bu sefer millet nereye göç ettiğini merak eder oldu. Kulaktan kulağa İzmir’e taşındığı sözü ağızdan ağıza dağıldı. Hatta “Bir Ali Ağa güm lafı için beni evimden yurdumdan ettin” diyen karısını çok ağır şekilde döverek baba evine yolladığını da duymuştuk. Bu olayı da korkudan bir kez bile “Ali Ağa güm “ diyemeyen duvar komşusu Kör Hüseyin diye bilinen amcadan dinlemiştik.

Ali Ağa yerinden yurdundan olmuş, Kırşehir halkı da Ali Ağa’yı nerdeyse unutmuştu. Ama İzmir’de de barınamadığı, ünü oraya kadar gittiği için İstanbul’a taşındığı haberi dalga dalga dağıldı. Yıllar sonra da Ali Ağa’nın Bakırköy akıl ve ruh sağlığı hastanesinde vefat ettiğini duymuştum.

Değerli okuyucular şimdi bazılarınız diyeceksiniz ki: bu olayın bir köşe yazısı olmasının ne anlamı var? Haklı olabilirsiniz, belki hiçbir anlamı yok. Ancak bence ilginç yanı, toplumun bir kişiyi ne hale getirebileceği gerçeğini görebiliriz ve daha önemlisi de, bu olayı bilen dostlara geçmişten bir buket sunduğumu düşünüyorum. Saygı ve sevgilerimle esen kalın.