Teknoloji sayesinde yazılarımı Kırşehir dışından yazmaya devam ediyorum.
Bazı mızmızlar ne zaman yazısını yazıyor, ne zaman Facebook’a giriyor ve çalışacak zamanı nasıl buluyor diyerek arkamdan konuşurlardı. O mızmızlar teknoloji sayesinde Allah'ın her gününde, her saatinde, her yerinde yazılarımızı yazdıklarımızı görüyorlardır inşallah.
Kurban bayramının ikinci günü çıktığım seyahatte bu güne kadar altı şehir dolaştım. Şehir isimlerine gerek yok, büyük şehir, küçük şehir, Anadolu, Ege, Marmara fark etmeden insanların tuhaf olduğunu, İnsan adabına, ahlaka, saygıya uygun davranışlardan uzaklaşıldığına şahit oldum. Bir başka deyişle utanmaktan utanıldığını, insanların gözlerinin kör, kulaklarının duymaz olduğunu gördüm. Konuşmaları söylememe hiç gerek yok maşallah erkek bayan argolu küfürlü konuşuyorlar.
Zaman zaman “Kırşehir Çiğdem” Gazetesinin bu köşesinden ne oldu, bizlere de insanlığımızı kaybettik diyerek sorarım. Galiba bu gidişle sormaya devam edeceğim herhalde.
On sekiz, yirmi yaşında gençler toplu taşıma araçlarına biniyor jet hızıyla koltuğa oturuyor ama kendisinden sonra gelen yaşlıya, engelliye, hamile kadına yer vermemek için yüzünü ters tarafa çeviriyor, telefonla oynuyor, kitap okuyor görünüyor. Yolda yürürken küfürlü konuşmalar, ahlaka uymayan davranışlar. Sadece gençler değil bu işin genci, orta yaşlısı, erkeği, bayanı kalmamış, her yaştan, her türden, her telden, her cinsten insanları görmek mümkündür.
Ne değişti insanın mayasında bu kadar sorumsuz, duyarsız olduk bir türlü anlamış değilim.
Toplu taşıma araçlarında yaşlılara, engellilere, hamile ve kucağında bebeği olan kadınlara yer versek kaybettiğimiz bir şeyler olur mu veya kazandığımız çok şeyler mi olur? İyi analiz etmeliyiz.
“İnsan öyle bir değerdedir ki karşılığı yoktur, bu nedenle; onu ne kötülüğe yönelt, ne kötü olmayı öğret, ne incitmeye çalış, ne de saygısızlık et" sözü çok sevdiğim bir sözdür ve bu sözü ilk defa yıllar önce yabancı bir yazarın kitabında okumuştum.
İnsan Allah'ın yeryüzünde yarattığı en şerefli varlıktır ve karşılığı yoktur. Bu nedenle insanlara saygı göstermek ahlaki bir zorunluluktur. Ancak bizler güzel ahlakı, terbiyeyi, saygıyı bir tarafa bırakarak sınıf ayrımı içerisine girip, insanlara sahip olduğu makama, kullandığı arabaya, giydiği markalı, modalı elbiseye göre muhatap olmaya başladık. İnsana insan olduğu için saygı duymayı, değer vermeyi unuttuk. Allah dahi kainattaki her şeyi güneşi, ayı, yıldızları, yağmuru, karı, toprağı, ağaçları, çiçekleri, sebzeleri, meyveleri, bitkileri, tahılları, hayvanları insan için yaratmışken bizim insan olarak burnumuz neden havalarda bu sorunun cevabını bulamıyorum.
Müslüman Türk Milletinin yapısında, örf ve adetinde insana saygı her zaman ön planda tutularak komşusu açken kendisi yatmak yoktu. Selam vermeyene adam, selam almaya yiğit denmezdi. Menfaat çıkar gözetmeksizin birinin derdi herkesin derdiydi.
Allah'ın dahi çok büyük değer verdiği, üstün tuttuğu, her şeyi hizmetine sunduğu insana bir şeyler oldu. Günümüz insanı insan insanlıktan çıktı İnsanın en büyük düşmanı kendisidir sözünde olduğu gibi kendisine ve diğer insanlara en büyük düşmanlığı, kötülüğü, saygızlığı insan yapar oldu.
Kırşehir'de olduğu gibi dolaştığım illerde de insanlara insan olduğu için değil çalıştığı işe, sahip olduğu makama, kazandığı paraya, kullandığı arabaya, oturduğu semte ve evine, işine geldiği gibi menfaatine göre selam vererek değer verildiğini. fakirin, dar gelirlinin. köylünün, çiftçinin, işçinin, amelenin yüzüne bakılmadığına şahit oldum. Söylemesi yazması çok etik değil ama resmen sınıflara ayrıldık ona göre davranıyor, ona göre hareket ediyoruz. Selam alıp verirken, insanları mesleklerine, maddi durumlarına göre elit insan, elit olmayan insan, şehirli, köylü gibi kategorilere ayrıldığını gözlemledim.
Kısaca Kırşehir de durum neyse gezdiğim şehirlerde de durum aynı farklı bir şey yok.
Yani Al birini vur ötekine diyenler boşuna söylememişler.
İnsan yoldan da raydan da çıkmış.
T.C. Devletinin Anayasasına göre tüm vatandaşların kanunlar ve hukuk önünde eşitttir denilmesine rağmen Türkiye'nin diğer illerinde ve ilimiz Kırşehir'de çocuklarımız ilkokula başlar başlamaz adaletsizlikle, eşitsizlikle karşılaşarak annelerinin, babalarının maddi durumuna ve mesleğine göre oluşturulan sınıf ayrımıyla karşılaştıklarını görmekteyiz. Sonra da bu çocuklar büyüyerek hayata atıldıklarında eşitlikten, adaletten bahsedecekler ona göre karar vererek devlet yönetecekler öyle mi? Allah aşkına daha ilkokulun ilk günlerinde adaletsizliği öğrenen, dışlanan, horlanan çocuklar büyüklerinde hangi adaleti ve eşitliği sağlayacaklar onu hiç düşündük mü? Maalesef düşünmediğimiz gibi birde bu tarz özel sınıflar oluşturan okul müdürlerini alkışladık, pohpohladık, yalakalık yaptık. Bu konuda yazdıklarımın haklı olduğunu okullar açıldıktan sonra oluşan sınıf tabloları ve velilerin feryatlarını gördükten sonra daha iyi anlayacağız.
Yıllar önce Almanya'da Berlin duvarının yıkılarak insanların kaynaştığını, kucaklaştığını gördüğümüz dünyamızda Müslümanlıktan bahsedip, peygamber efendimizin hoş görüsünden dem vurduğumuz ülkemizde ve Kırşehir'de bu tür ayrımlar hiç bir dine, millete, ırka ve insana yakışmadığı gibi bu ayrımı yapanların yokluk içerisinde büyüyen muhteremlerin olması da ayrı bir tezatlıktır.
Önceden insanların gelir düzeyi düşüktü, herkes zor şartlarda geçinirdi ve içilen bir kahvenin kırk yıl hatırı sayılırdı, samimiyet, içtenlik vefa vardı. Şimdi ise hiç bir şey kalmadı. Vefa denilince İstanbul vefa mı denilmeye başlandı.
Hayır efendim İstanbul'daki vefa semtinden bahsetmiyoruz. İnsanda olması gereken vefadan bahsediyoruz. Ama günümüzde vefalı olana, doğal, samimi ve içten olana saf veya enayi denilir oldu. Şimdi herkes bencil davranarak çıkar peşinde, menfat peşinde onun içinde insanlıkla bağdaşmayan ne kadar davranış biçimi varsa hepsini yapıyorlar, yalakalık, taklacılık, kendi amaç ve menfaatleri uğruna insanlara çamur atmalar gibi.
Ne oldu ki Müslüman Türk Milletine bir garip hal içerisine girdik?
Ne oldu ki İslamiyet’in yayılmasında Anadolu'nun Türkleşmesinde, Türk Dilinin gelişmesinde öncülük eden Ahi şehri, kültür şehri Kırşehir'de insanlar tuhaf oldular?
Neden var olan insanlığımızı kaybettik?
Her şey araba mı?
Her şey makam mı?
Her şey menfaat ve çıkar mı?
Her şey para mı?
Her şey gösteriş mi?
Her şey insanlık mı?
Acaba insana insan olduğu için saygı duysak, insan olduğu için değer versek ne kaybederiz deyip, aklımızı başımıza alıp, Müslüman Türk Milletine yakışan örf, adet ve geleneklerine uygun yaşamayı, hareket etmeyi tercih etsek ne kaybederiz diyerek kendimize soruyor muyuz?
Sorabilsek iyi olur ama ne yazık ki gördüğüm kadarıyla şehirlerimizin durumu al birini, vur ötekine yok birbirlerinden farkları.