Başlığı okuyunca aklı müstehcenliğe giden kimselerden olmamak dileğimdir. Bizimkisi nostalji olsun, daha sonra yazacağımız satırlar birilerine yön olsun isterim.

Başlığı okuyunca aklı müstehcenliğe giden kimselerden olmamak dileğimdir. Bizimkisi nostalji olsun, daha sonra yazacağımız satırlar birilerine yön olsun isterim.
Kimisi rant peşinde, kimisi geçim, kimisi de cıngıl boşaltma derdinde…
Bu dünyanın gerçeği. Bunu kimse yadırgamasın. Kırşehir’de her olumsuzluğu bilip konuşmayan, konuşamayan, insanların olduğunu herkes çok iyi biliyor, sadece “menfaatime gelmez!” deyip bir kenara çekiliyor. Unutmasınlar ki bunun vebalini ödeyemezler.
İnsansın her yapılan işin çok mükemmel olmasını istiyorsun. Hani insanın çok hoşuna giden resim gibi yerler vardır ya. Allahın kullarına kendini tanıtmak hatırlatmak istediği doğa harikası… Kimisi deniz, kimisi vadi, kimisi bulut, kimisi güneşin doğuşu, batışı gibi o kadar mükemmel yaratılmıştır ki seyrettikçe doyamazsınız. Bu yerleri ve güzellikleri bütün dertlerin kederlerin yok olur bu güzellikler karşısında işte böyle olmasını istiyorsun, dünyada, yaşadığın şehirde her yaşananları ve yapılanları.
İnsanlar arasında adam demeye bile dilinin varmadığı, onlarca yüzlerce, mahluklar olduğunu her kez çok iyi bilir.
Neden, her yaşam içerisinde yaşayan herkesin kendine göre yaşadığı onlarca olumsuzluklar vardır. İşte bunlar insana gam keder üzüntü veriyor.
Bizler kimsenin kötülükler yaşamasını istemiyoruz, hele de ülkemde yaşadığım her tarafı tarih, kültür kokan düşman, çizmesi değmemiş şehrimizde...
ADI HER NE KADAR KIRŞEHİR olsa da ozanları ona BOZKIR dese de onun sevgisi hiç bir şeyle ölçülemez.
Yunus’un sevgisi, Aşıkpaşa’nın Garipnamesi, Ahi Evran’ın AKIL, ÇALIŞMA, BİLİM demesi…
12 yüzyılda bu günkü üniversitesinde gök bilimleri ile tarih yazan Cacabey’i ve nice ALLAH dostlarının insanlık için yaptıkları güzellikler bu şehrin temel taşlarını oluşturur…
Ah bir de bizler, bizlere örnek olan şehrimizin güzellikleri ile hem hal olsak, her işimiz daha verimli olacak.
Gel gör ki, görmek isteyen herkes görür, ama konuşamaz, göremez.
Bir yılı aşkın şehrin alt yapısı ile alakalı çalışmalar yapılmakta. Bu çalışmalar bir türlü hız verilemedi ki bitsin. Bizim şehrimiz büyük şehirlerin ilçeleri kadar bile olmamasına rağmen, aynı kaplumbağa hızı ile gidiyoruz.
Bu çalışmalarda düzenli bir plan uygulaması olmadı. Her kesimden vatandaş başta olmak üzere perişan oldu. Bu çalışmalar yapılırken geçmiş belediye yönetimlerinin yapmış olduğu çeşitli hizmetler de yok edilerek, bedeli bu şehirde yaşayan vatandaş tarafından ödenen onlarca hizmet yok edildi. Örnek mi? Şehrin kaldırımlarına döşenen andezit taşları kepçelerle kırılarak, dikkatsiz, liyakatsiz bir şekilde yerlerinden sökülüp hurdaya atıldı yerine yama şeklinde parke taşları döşendi.
Bu yazdıklarımı şehri gezerken, dolaşırken görürsünüz. Kaldırımlarda lakayıt bir şekilde duran parsel bacaları insanların kullanması için yapılan kaldırımlara dikilmesi planlanan ağaçlar, rögar kapaklarının düzensiz oluşundan zarar gören araçlar, insanlar…
Bu sorumsuzluk neden?
Bu müsriflik değil mi?
Kalehöyük ve buraya harcanan paralar, ardından bakımsızlık kuruyan, yanan ağaçlar… Yatık toprak kaymasını önleyen çamların yok oluşu ve onlarca paralar harcanıp şehrin kaldırımlarını süsleyen havuzlar… Hepsi kocaman bir hiç oldu.
Çok büyük paralar harcanarak yapılan bu ve yazmadığım onlarca olumsuzluklar karşısında vicdanım sızlıyor, canımı yanıyor, yazmak, görmek istemiyorum.
Bir dostumun söylediği gibi “vırt-zırt yaz gerisini, boş ver!” diyor.
Ama elimde değil, yapamıyorum. Gerçekleri yazmak, çizmek, doğruları söylemek herkesin görevi değil mi?
Ama Kırşehir’de sözde medyacı geçinenlerin cıvık vıcık yağ kokan haberlerine bakınca, gerçekleri görmeyen, birilerinden çıkar peşinde koşmalarını da doğrusunu söylemek gerekirse kimsenin içine de sindiremediğini söylemek isterim.
Maalesef içinde bulunduğumuz çıkar ortamının kişileri ne hale getirdiğini, menfaatçiliğin nasıl ön plana çıktığını, neme lazımlığın, ikiyüzlülüğün çığ gibi arttığını görüyor ve bundan üzüntü duyuyoruz.
İnsanlar susmuş, gerçekleri görmüyor, söylemiyor, söyleyemiyor.
Ama aydınlatması olmayan, sadece işyerlerinin reklam panoları ile aydınlanan ve hâlâ devam eden altyapı çalışmaları…
Şehrin kalbi olan yerleri gördükçe canım sıkılıyor, ekonomik sıkıntılar, gençler arasında artan uyuşturucu tüketimi ve ithal ettiğimiz bizlere bilerek yedirilen denetimsiz gıda üretimleri sonucunda mücadele etmek zorunda olduğumuz hastalıklar…
Devletimin harcadığı onlarca paralar kurumların diyalogtan kaçan yapıları…
Açın artık gözlerinizi!
Gün geçtikçe çıkmaz içerisine gidiyoruz.
Bu koltuklar, makamlar kimseye kalmaz, ölüm var sonunda…
Yunus Emre der ki, “Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen. “
Gerçekleri sadece sözlerimizle değil, yaptıklarımızla da göstermeliyiz. Sözlerimiz ve yaptıklarımızla hakikat ışığını parlatarak başkalarına örnek olalım. Doğruları söylemeye, doğru davranmaya, dürüstlüğün peşinden koşmaya kararlı olalım. Gerçekleri bilerek, gerçekleri söyleyerek ve görerek onurlu yaşamayı ilke haline getirelim.
İyiliklerle anılmak, güzel hatıralarla yad edilmek dileği ile ülkemin onlarca, binlerce sorunu vatan için ölen şehitlerinin olduğu bu dönemde bütün olumsuzluklara dua ederek ALLAHA sığınıyorum.
Gerçekleri söyleyenler ile doğruları korumaktan vazgeçmemeniz dileğiyle...
Bu arada Ahi Evran Üniversitemizin kurulmasında büyük emekleri olan Prof. Dr. Selahattin Salman hocama rahmet diliyorum. Ruhu şad, mekânı cennet olsun…