Akıl bir emir kulu, bir hizmetçi ve görünmeyen bir gizemdir. Verilen komutları hafızasında uzun müddet saklar, zamanı ve yeri geldiğinde, gönlün emri direktifinde yerine getirmeye çalışır. 
Gönlün emir ve komutası olmadan kendi başına hareket edemez. Eğer aklın devamlı hazır ve verilen komutları doğru olarak yapması isteniyorsa, antrenman yaptırmak gerekir. Bu da okumak, dinlemek, yaşanan olayları iyi analiz etmekle olabilir. 
Dinlenen her sözün doğruluğunu akla onatmak yahut kayıt torbasına atmak yaşama yatırım yapmaktır. Kendi aklını çalıştırmayan yani çalıştırma zahmetine katlanmayan kimseler devamlı başkalarının emir ve komutasına bağlı kalmaya mahkûmdur, düşüncesinin doğruluğu veya yanlışlığı şahsı ilgilendirmez ve hatta işlediği yanlış bir davranışın suçunda başkasına yükleme alışkanlığına sahip olur. 
Memleketimizde partizanlık anlayışı bu davranışların sonucudur. Bunu çok iyi bilen kurt politikacılar, kendi çıkarları doğrultusunda her fırsatı kullanmayı severler. 
Politikacılarımızın sayınları miting meydanlarında veya meclis kürsüsünde coşarken kantarın topuzunu kaçırıveriyorlar. Geçmiş zaman içerisinde olan olayları, şimdi kendilerinin ayıbını örtmek için, dolandırıp dolandırıp sapan taşı gibi 50-60 yıl geriye doğru fırlatıyorlar.
Daha olmadı ağıza alınmayacak derecede küfürlere eş kelimeler kullanarak bir nevi kin tohumları serpiştiriyorlar. Bence hiç de yakışmayan terimler ve yöntemlerdir. 
Elbet sandık ortaya konunca halk tercihini kullanır, değerlendirmek halka kalmış tabi sağlıklı düşünebilirse. Her fırsatta Atatürk Cumhuriyetine ve ilkelerini yerden yere vuran bazı siyasetçiler, “Yeni anayasayı biz Atatürk’ün yasalarına geri dönmek için bunları yapıyoruz” diyorlar. 
Eh buna maşallah denir, geçte olsa Atatürk ilkelerini öğrenmiş ve benimsemişler, yalnız Atatürk zamanının koşullarını ve tek partili bir zaman olduğunu öğrenememiş, eh buna da şükür demek ki öğrenmenin yaşı yokmuş.
Her ortamda geçmiş olayları kullanmak insanın acz içinde olduğunu gösterir. Politika üretmek, gündem yaratarak halkın zihinlerini karıştırmak değildir. Yersiz ve mesnetsiz sarf edilen politik söylevler, toplumu gruplaştırır ve bölünmelerin huzursuzluğun temeli atılmış olur ki sonuçları pek iyi olmaz. 
Türk siyasi tarihinde entrikalar saymakla bitmez, bunların bir kısmı dış güçler tarafından planlanır, içerde tutulan piyonlar tarafından tatbik edilir, bir kısmı da bizzat ajanlar tarafından hayata geçirilir. 
Türkiye´nin ilk uçak korsanı olayı arasında elli yıl geçti bunu hiç hatırlayan var mı ve bu şahıslar hala hayatta ve bir tanesi de benim köylüm ve çok yakından tanıdığım biri. 
Yakın çevrelerinde çok hikâyeler dinledim, adı geçen şahısların hemen hemen çoğu bu dünyadan göç etmişler ve ismi geçen şahıslar beni pek de şaşırtmadı. 
Geçmişte çok dramatik olaylar yaşadık, birçoğumuz mağdur olduk, huzursuz olduk. O günleri yaşamayan genç nesillere allandıra ballandıra o günlerde mağdur olanları ağlayarak anlatmanın ve toplumu galeyana getirmenin bir anlamı ve faydası yok. 
Şimdi bu geçmiş acı olayları temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp menüye sunmak pek yarar getirmez. Eğer böyle olursa bütün gelmiş geçmiş dünya devletlerini yargılamak lazım, hele Osmanlı’dan başlarsak bütün Türkiye coğrafyasını mahpushane yapsak yine yetmez. 
Refah ve huzur içinde yaşayan medeni toplumlar, hiç bir zaman “darbe” “ihtilal” gibi terimleri kullanmaz. Eğer adil ve problemsiz bir toplum, devamlı bir rejim değişikliği beklentisi içerisine girerse demek ki bir şeyler düzgün gitmiyor demektir. 
Bu yanlışlıkları iyi tespit edip telafi etmek, mevcut iktidarların görevidir. Kendi içine kapanıp, “her şeyi ben biliyorum!” mantığı yanlışların daha da karmaşık hale gelmesine sebep olur. 
Tek tip toplum yaratmak, değişik tarihlerde farklı devletler tarafından denenmiş ve çok acı dramatik oluşumlar yaşanmıştır, toplumsal kargaşanın acıları uzun zaman unutulamamaktadır. Çok devlet kurmakla övünen kimselere sormak gerekmez mi, “Kurduğun devletlerin kaç tanesini ayakta tutabildin” diye. 
Beceriksizler, geçmişte atalarının yaptıklarıyla övünmeyi yeğler. Aklın hiç oynanmayacak temel taşları vardır, yerinde oynatmaya gelmez, hele az gelişmiş mozaik yapılı toplumları sevki idare etmek, sabır ve ihtisas ister. 
“Ben bilirim” mantığı, “biz biliriz” mantığının pek de iyi olmadığı herkes tarafından bilinmelidir. Toplum olarak hepimiz her şeyi ortak bilmeye çalışsak, herhalde daha iyi olur.
İltimas, torpil, adam kayırmak ve adama göre iş ayarlamak, belki aynı zamanda olmayabilir fakat zamanla toplum birliğini ve ittifakı zedeler. Geçmişleri hatırlamak istemeyen siyasetçiyi, halk pek de iyi anılarla yad etmek istemez.