Ülke olarak iyi günler geçirmiyoruz. Dış mihraklar ülkemiz üzerinde oyun üzerine oyun oynuyorlar.

Ülke olarak iyi günler geçirmiyoruz.
Dış mihraklar ülkemiz üzerinde oyun üzerine oyun oynuyorlar. Terör örgütlerine verdikleri destek dışında, ekonomik, askeri ve dini gruplarla oyun oynuyorlar. Bizleri filmlerle, dizilerle, internet oyunlarıyla oyalayarak kafamızı yerden kaldırtmıyorlar.
Millet olarak bizlerde bunlara taviz veriyoruz. Avrupa’nın kirli ikiyüzünü, hatta çoklu yüzünü veya soy kırım yapan dünya tarihini kanla yazan yönlerini değil de başka yönlerini görür ve taklit eder olduk. Onların gülen yüzlerini görünce dost bildik, bunlar dürüst insanlar dedik, mütevazi insanlar dedik. Ama Avrupalı normal vatandaş ile ülke çıkarları için yapamayacakları hiçbir şey olmayan ülkelerini yöneten siyasileri ve yöneticileri hesaba almadık.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günden itibaren haçlı devletlerinin oyunlarına maruz kalmaktadır. Altmış yıldır terör örgütleriyle Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmaya çalışıp da yıkamayanlar hedef değiştirerek Müslüman Türk Milletinin en hassas yönün olan dini yönden yıkmak için dini kullanarak İslam dinine hizmet ettiğini söyleyen tarikatlarla, cemaatlerle yıkmaya çalıştılar.
Hain terör örgütü Fetö’den sonra en son örneğini kendisini İslam’a adadığını, İslam’a ve Müslümanlara hizmet ettiğini söyleyen Adnan Oktar’ın grubunda gördük. Adam İslam’a değil haçlı zihniyete hizmet diyor. Bunları kuranlar da destekleyenler de haçlı devletleridir ve bunlar onlara hizmet eden, Türkiye’nin bölünmesi için ajanlık yapan çetelerdir.
Maalesef millet olarak bizler gaflet uykusundayız. Ülkemizi yönetenler, siyasiler, üst düzey bürokratlar dışında kimse hiçbir şeyin farkında değil. Cep telefonları, internet, aşk, sevgili, spor müsabakaları aklımızı başımızdan aldı.
Bakın Kırşehir’de faaliyet gösteren kahvehanelere, birahanelere, internet kafelere, dolup taşıyor, eğlence merkezleri, kafe barlar dolup taşıyor ama hiç kimse de eline bir kitap, bir gazete alıp okumuyor.
Kırşehir’in cadde ve sokaklarında gezenlere yürüyenlere bakın, bırakın dünyayı Türkiye hatta Kırşehir umurlarında değil. Yediden yetmişe herkesin elinde cep telefonu, kulaklarında kulaklık, kaldırımda mı yürüyorlar, caddede mi, at mı geliyor, araba mı ? umurlarında değil. Bir gaflet uykusuna daldık ve bu uykunun verdiği tatlı, eğlenceli rüyaları görüp duruyoruz ama ülkemiz üzerinde oynanan oyunların farkında değiliz, sorumsuz, vurdum duymaz toplum haline geldik.
Sanki Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Kurtuluş Savaşlarında ve diğer savaşlarda vatan, millet, bayrak, özgürlük için şehit olan, gazi olan ecdadımızın nesilleri değiliz.
Arap kültürünü İslam dini zannederek, ülkemizde faaliyet gösteren cemaatlerin, şeyhlerin, şıhların, şahların peşinden gittik ama kimlere hizmet ettiklerini öğrenme yoluna gitmedik.
İşte iki yıl önce Fetö örgütünün ABD’leri başta olmak üzere diğer haçlı devletlerinin planlarının parçası olan 15 Temmuz darbesi, İşte kedicikleriyle meşhur ve yıllardır İsrail’e ajanlık yaptığı söylenen Adnan Oktar örgütünün çökertildikten sonra ortaya çıkan gerçekler.
Yaşadığımız gördüğümüz tüm bu olaylardan hiçbir ders almıyoruz, halen peşinden gidiyoruz, savunmalarını yapıyoruz.
Müslümanların kitabı Kuran-ı Kerim ilk sayfasında “OKU” derken bizler okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı bir kenara bıraktık, yanından dahi geçmiyoruz. Ama lafa gelince de maşallah her işten, her branştan anlıyoruz, ülkeyi kurtarıyoruz, terörü bitiriyoruz, enflasyonu düşürüyoruz, uzaya gidiyoruz. Neler, neler.
Oysa Türk Milleti olarak gaflet uykusundan uyanarak kendimize gelmemiz gerekiyor. Kırşehir cadde ve sokaklarında, hastane kavşağından, Terme Caddesine, Aşıkpaşa Türbesi Kavşağından, Ahi Stadyumuna elimizde tespih sallayarak, cep telefonlarıyla sohbet ediyoruz veya sevgili peşinde gezip, dolaşıyoruz. Hal böyle olunca körü körüne cemaatlerin, tarikatların, terör örgütlerinin peşinden gittik ama elimize bir kitap alıp okumayı külfet saydık. Nerede ve kimlerde salata gördüysek tuzu alıp koşarak yanlarına gittik.
İşte okumayan, araştırmayan, öğrenmeyen bilinçsiz toplum olmamız haçlı devletlerin ekmeğine bal, kaymak sürüyor onlarda bizi en kolay yönümüz olan manevi yönden yıkmak için Türkiye’nin bölünmesi için sağ, sol terör örgütleri, Alevi- Sünni gruplar ve dini cemaatlerle işlerini kolaylaştırma çalışmaktadırlar.
Bu nedenle yıllar önce “Kırşehir Çiğdem” Gazetesinde yazmış olduğum Amerikalı bir ajanın anlattıklarını vatandaşlarımızın, Kırşehirli hemşerilerimizin bilgilerine sumak için tekrar yazma gereği hissettim.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinde bulunmuş olan Dr. Burhan Özfatura çıkmış olduğu iş seyahatlerinin birinde, uğradığı Zürih şehrindeki bir otelde kalırken bir Amerikalı birisi kendisi ile görüşmek ister. Bir barış gönüllüsü olarak yıllardır ülkemizde kalan bu Amerikalı’nın Burhan Özfatura’ya anlattıkları tüyler ürpertici, korkun şeyler olduğu gibi aklımızı başımıza almamız, okuyan, öğrenen toplum olmamız her yere körü körüne gitmemiz için ibret verici bir örnektir.
Amerikalı Burhan Özfatura’ya şunları anlatır:
“Ben, evvelce 12 Eylül 1980 öncesinde Türkiye’de barış gönüllüsü olarak Sivas civarında görevlendirilmiştim. Açık söylüyorum görevin casusluktu. Sizin mezhep ve kan gütme davalarınızı çok iyi etüt ettik ve o civarın teknik haritasını çıkardık. Millet de bizi oraya gitmiş ve çocuklarına yabancı dil öğreten birileri sanıyordu. Bundan dolayı biz, onların misafirperverliklerini bile görmüştük. Yemeyip yedirdiler. Ama biz buna karşı neler yapıyorduk, görevimiz icabı aileler arasına girip, unutulmuş düşmanlıkları, kan davası ve mezhep ayrılıklarını körüklüyorduk. Halbuki o düşmanlıklar çoktan unutulmuştu. Biz Ahmet Ağa’ya gidiyorduk ve “yahu şu Mehmet Ağa’nın dedeleri de ne hain imiş, koç gibi dedene kıymışlar “ deyip eski yaraları kaşıyıp kanatıyorduk. Daha sonra Mehmet Ağa’ya gidiyor ve “ şu ailede size az kalleşlik etmedi” diyor ve eski ateşi körüklüyorduk. Böylece Türkiye’de huzuru bozduk. Sivas ve çevresindeki hadiseleri başlattık. Pek çok masum çocuk ve kadının ölümüne sebep olduk. Daha sonra yaptığımız işin korkunç ve iğrençliğinden vicdan azabı duydum ve ülkemi terk ederek İsviçre’ye yerleştim. Evlenemiyorum evlenirsem çocuğum olacak. Halbuki ben yüzlerce masum çocuğun öldürülmesine sebep oldum. Bu yaptığım benim çocuğumun başına da gelebilir endişesiyle evlenemiyorum diyerek hem çektiği vicdan azabını, hem de ABD ile diğer haçlı devlerinin Türkiye üzerinde oynadığı oyunları anlatması ve aklımızı başımıza getirmesi bakımından çok manidardır.
“Yıllar önce Güneydoğu Anadolu bölgesinde olağanüstü hal bölge valisi olarak görev yapan merhum Hayri Kozakcıoğlu görsel ve yazılı basında sürekli olarak Türkiye’nin doğusu ile güneydoğusunun ajan kaynadığından şikayet ederdi. Bu da gösteriyor ki Amerikalı casusun anlattıkları tamamen doğrudur.
“Bir gerçek var ki ülkemiz üzerinde bazılarının farkında olduğumuz, bazılarının da farkında olmadığımız büyük oyunlar oynanmaktadır.
“İşte bu ajanlar PKK terör örgütünü kuranlar, sağ-sol kavgasını çıkaranlar, Alevi- Sünni ayrımı yaparak bizleri ayrıştıranlar, Fetö terör örgütünü, Adnan Oktar çetesini kuranlar, Türkiye’de gezi olaylarını çıkartanlar, insanlarımızın kafasını karıştıranlar, bizi birbirimize düşürenler, para karşılığında adam satın alanlar, çocukların aklının çelenler, Türk askerine, polisine taş attırıp kurşun sıktıranlar, kandan nemalananlar bu haçlı ajanlarıdır.
“Burada halkımızın dikkatli olması gerekir. Çünkü bu casuslar halkın içerisine girseler dahi onları tanımak çok da zor değil. Bu insanlar başlarına taktıkları fotür şapka ile, bıraktıkları top sakalları ile, ağızlarındaki puroları ile gözlerindeki güneş gözlükleri ile resmen ben ABD veya AB ajanıyım diyebiliyorlar. Halbuki Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde yaşayan insanlarımız hiçbir zaman fotür şapka kullanmazlar, top sakal uzatmazlar, puro içmezler, güneş gözlüğü takmazlar ve bu giyim ve hareket tarzı ile tarlalarda çalışmazlar, koyun gütmezler, cadde ve sokaklarda gezmezler. Tamamen o yöreye aykırı bir tarzdır.
Özet olarak dünya coğrafyasında güçlü bir Müslüman Türk Devleti, istemeyen haçlı devleri için Türkiye’yi bölmek parçalamak için her şey normaldir.”