Ah şu yalan dünya seni ne eyleyeyim ben. Hiç karşıma iyi bir insan çıkmaz mı? Nerede yalaka, menfaat kâr, iki yüzlü, yalancı, kaprisli fırıldak ve dönme dolap insanlar varsa beni buluyor.

Ah şu yalan dünya seni ne eyleyeyim ben. Hiç karşıma iyi bir insan çıkmaz mı?
Nerede yalaka, menfaat kâr, iki yüzlü, yalancı, kaprisli fırıldak ve dönme dolap insanlar varsa beni buluyor. Doğduğum, büyüdüğüm, çalıştığım memleketim Kırşehir’de
Malumunuz haftada bir kere “Kırşehir Çiğdem” Gazetesinde yazdığım köşe yazım var, başka da işe yaramıyorum. Biliyorum ki yazılarımı benden başka kimseler okumuyor, yazan da, okuyan da, çalan da söyleyen de benim o zaman ben hangi işe yararım ki?
Hani kelin ilacı olsa başına sürer derler, benim de ilacım olsa başıma sürerim, zaten başımda kel. Demek ki saçıma merhem olamıyorum ki insanların yaralarına merhem olayım!
Kırşehir küçük bir şehir. 1950 yılı itibarıyla Adnan Menderes hükümetiyle başlamış cezalandırılmaya, halen cezalandırılıyor. Buna rağmen Kırşehir kendi yağıyla bir yerlere gelmek için uğraş veriyor, Kırşehir’i terk etmeyen Kırşehir sevdalıları ve aşığı insanlar Kırşehir için bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.
Hükümetler cezalandırsa da, iş sahası açmasa da, yatırımlar yapılmasa da Kırşehir şehir olarak ülkemizin modern şehirlerindendir.
İşte Kırşehir için uğraşanları, modern şehir yapma gayretinde olan il yöneticilerini, siyasileri görenler, el üfleyerek, “Allah sizi başımızdan eksik etmesin, siz olmasaydınız Kırşehir köy olurdu, Allah sizlerden razı olsun!” diyerek dua ediyorlar, dua ettiklerinin olmadığı bir mahalde aniden dönerek atıp, tutuyorlar, iyi sözler söylemiyorlar, “Memleket için ne yaptı, benim çocuğumu işe mi girdirdi, gelinimin tayinini mi yaptı?” gibi eleştiriler yapıyorlar.
Şu konuyu öncelikle belirtmem gerekir ki dönmek, fırıldak olmak her sağlıklı insanın başarabileceği bir iş değildir. Ciddi aksiyon ve atraksiyon ister. Emek ister, bir bünyede çoklu karakteri bir arada tutabilme becerisi ister.
Yani zor iştir.
Bir kere her an her tarafın oynamalıdır. Kıvırma sanatını iyi bilmek gerekir. Elin ayağın, omuzun, gözün kulağın ve bilumum yalakalık uzuvların eksiksiz çalışmalı ve kıvrak olmalısın.
Her duruma karşındakini inandıracak şekilde ve hızla adapte olabilmelisin.
Güç ve menfaat merkezleri bir şekilde istikamet değiştirirse hızlı bir şekilde yeni istikametlerini istikamet edinebilmelisin.
Bu açıklamalardan sonra geçtiğimiz günlerde yukarıda belirttiğim özelliklere sahip yaş olarak benden büyük fırıldak muhteremler şehir merkezinde küçük bir çay ocağının önünde çay içen, beni görünce de bir bardak çay içmeye davet eden muhteremlerle aramızda geçenleri paylaşayım.
Davete icabet sünnettir diyerek kırmadık muhteremler. Bir bardak çaylarını içtik yarım saat kadar sohbet ettik. İnanın o yarım saat geçmek bilmedi. Onlara göre “Kırşehir Çiğdem” Gazetesinde yazdığım yazılarda gereksiz konulara değiniyorum, havanda su dövüyorum, memleket meselelerini, vatandaşın isteklerini gündeme getirmiyorum!
Yazılarımdan dolayı şahsım, Kırşehir’e yatırım yapılmadığından, kamu binalarının yanlış yerlere yapıldığından dolayı il yöneticilerimiz ve siyasilerimiz büyük eleştiri aldılar.
Vatandaş ilin yöneticilerine, siyasilere soracağı soruyu bana soruyor, “Burası vilayet konağının yeri olur mu? Neden buraya yapılıyor? Adliyenin yeri orası mıydı, yer yok muydu? Kütüphane neden oraya yapıldı, kaç apartmanın önünü kapattı? Bunları niye gündeme getirmiyorsun, neden yazmıyorsun? Gel seninle bir yerlere gidelim, resimlerini çek, ilgili makamlara ilet, gazetende yaz” dediler ve beni memleket sorunlarını gündeme getirmemekle itham ettiler.
Kendilerine “İyi güzel diyorsunuz da hepimizi biliyorum, tanıyorum bana dediklerinizi neden ilgili makamlara, yetkililere söylemiyorsunuz, il yöneticilerimiz, siyasilerimiz ve diğerleri çok uzakta değiller, her gün şehir merkezinde geziyorlar, sizlerle selamlaşıp, konuşuyorlar, dükkanlara girip çay içiyorlar ve hatta çalışmalar hakkında bilgi verdikten sonra, çalışmalarımızı nasıl buluyorsunuz, sizlerin de ilave bir görüşü var mı diye soruyorlar. O zaman bu görüşlerinizi neden söylemiyorsunuz?” dediğim de “Yahu Osmancığım olmuyor, söylenmiyor, olur ya ileri de bir işimiz düşer, kapılarını çalarız! Bizler kötü olmayalım! Bizim için gelen ağa, gidene paşadır!” dediler.
Zaten gelene ağam, gidene paşam dediğiniz için Kırşehir’in içine ettiniz. “Olur ya bir gün işimiz düşer! zihniyetiyle hareket ettiğiniz için Kırşehir bu hale geldi. Gerçekleri, sorunları, görüşlerinizi ağalara, paşalara zamanında söyleseydiniz, sadece kendinizi, işe girecek oğlunuzu, kızınızı, tayin olacak gelininizi düşünmeseydiniz Kırşehir’de her şey rayında giderdi” dedim.
“Gelene ağam, gidene paşam” diyen, insan olmanın onurunu, şerefini, namusunu bir tarafa bırakan, sadece kendini düşünen, kendine çalışan, dönme dolap insanlar, kendilerini akıllı zannederek işlerini yapabilecek bir deli ya da bir maşa aradıkları her hallerinden belliydi.
Her halde dönen bu fırıldak, pervane kişiler benim maşa veya deli olduğumu düşündüler ki “şuranın resmini çek, ilgililere göster, şunu yaz, bunu çiz!” diyorlar.
Olur!
Var mı başka emriniz!
Sizler ne işe yararsınız, ne yaparsınız?
Şahsen ben kendim için çok beceriksizim, vicdani duygularım zayıf olduğu için hiçbir insana faydalı olamam, yaraya merhem olamam diyorum, sizde diyebiliyor musunuz ?
Sizler doğruluktan, dürüstlükten, vatanseverlikten, dinden, imandan dem vuruyorsunuz lafa gelince mangalda kül bırakmıyorsunuz, ekonomiyi düzeltip terörü bitiriyorsunuz, Kırşehir’i güllük gülistan bir şehir yapıyorsunuz!
İyi güzel de bu güzel görüşlerinizi, fikirlerinizi neden yetkili makamlara kendiniz söylemiyorsunuz, resim çekerek vermiyorsunuz?
Kısaca biz döneme, devire, güneşe, rüzgara, ortama göre hareket eder, işlerimizi yaptırmak işin ya maşa, ya da bir deli kullanırız diyorsunuz öyle mi?
Dünya kainatın yaratılışından itibaren bir yörünge üzerinde dönüyor da insan niye dönüyor, hem de bir yörüngesi olmadan anlamıyorum. Anladığım tek konu akıllı işini deliye yaptırırmış veya elim yanmasın diye maşa kullanırmış.
Meselenin özü bu.