Bu yazı 2012 yılında ulusal bir gazetede ve bir değişik kısmı da Kırşehir’in yerel ve muhitine göre büyük ve tarafsız bir gazete olan Kırşehir Çiğdem’de yayınlandı. Şimdiki yaşadığımız zamana nasıl geldik, bu tehlikeyi yıllarca önce gören var mıydı, varsa neden tedbirini zamanında almadılar.

Bu yazı 2012 yılında ulusal bir gazetede ve bir değişik kısmı da Kırşehir’in yerel ve muhitine göre büyük ve tarafsız bir gazete olan Kırşehir Çiğdem’de yayınlandı.
Şimdiki yaşadığımız zamana nasıl geldik, bu tehlikeyi yıllarca önce gören var mıydı, varsa neden tedbirini zamanında almadılar.
Bu yazının yazıldığı saatlerde, AB resmen Yunanistan’ı teslim aldı. Paylaşım şefi Almanya, kule bekçisi Fransa, amigo arkası diğer gariban ülkeler, yığın yeri tarifçisi İngiltere.
Yunanistan´da 2020 yılına kadar yüzde 112 harcamaları aşağı çekilecek, büyüme küçülme falan yok. Adamlar verdiği parayı geri nasıl koparacak onun peşinde, gerçekten acı, kabullenmesi zor ve aynı zamanda onur kırıcı bir reçete. Bu duruma kendilerini kimlerin düşürdüğünü bilirler ama ne yazık ki hiçbir şey yapamadılar ve de bu acı reçeteyi imzaladılar, fakat bununla kalmayacak eğer batının yani kendi ortaklarının yardımıyla kurtulacaklarını zannediyorlarsa yanılıyorlar. İnşallah ben yanılırım da onlar selamete çıkarlar.
Fakat elli satıp yüz alırsan yolların çakılı pek ayıklanmaz ve komşunun rahatsızlığı bize de yansır. “Türkler sizi dövecek, dün denize atladılar, yüzerek geliyorlar hepinizi kesecekler!” diye çok pahalı askeri silahlar satarak ağır ve ödemesi zor borçlar altına iten batılı dostlarının şimdi kendilerine nasıl bir kazık attıklarını fark ettiler.
Öğrendiler de biraz pahalıya mal oldu ve de tedbirinde biraz geç kalındı. Bununla kalırsa yine de şanslı saysınlar kendilerini. Ama kazın ayağı hiçte öyle değil. Yunan komşularımıza tavsiyem, en kısa zamanda Türkiye ile her yönden irtibata geçmeliler, büyük bir pazar, temiz ve iyi niyetli bir toplum, içilen tek bir fincan kahvenin hatırı hiç unutulmayacak ve unutmayacak kadar samimi ortak bir kültür mirasçısı iki ülke ve toplum. Komşumuzun siyasileri oturup iyice çok teferruatlı bir şekilde düşünmesi gerekir. Kendi çıkarlarına yönelik düşüncelerini, komşuyla paylaşırlarsa tarih menfaatlerine çalışır. Turist oynatmayla, tok ağırlamayla, aldığınız paranın faizini bile ödeyemezsiniz.
Akdeniz’de çelik çomak oyununda, çelik kimde çomak kimde daha henüz şekillenmiş durumda değil. Dünyayı parsellemeye soyunan bir gurup var, yandaşları henüz belirlenmemiş bu gurup nasıl hareket edeceklerini henüz belirlemiş değiller. Türkiye hemen kapı eşiğinde olan gürültü ve patırtıyı henüz analiz edememiş durumda gibi görülüyor.
Türkiye’nin politik rotasını henüz sağlıklı olarak hangi yöne odaklamış olduğu belli değil. Taraflar yandaş toplarken Türkiye nerde yer alacak, rolü ne olacak, bu rolde çıkarı ne olacak, bu da henüz füleli ve belirsiz.
Âdem aleyhisselamdan beri herkes, şu veya bu şekilde tarafını belirlemiştir. Bunda şaşılacak bir durum olamaz. Sadece, hangi tarafa geçeceğini herkes kendisi tercih eder, yalnız taraf seçerken çıkarların iyi hesaplanması gerekir.
Nemrut, İbrahim aleyhisselamı atmak için yaktığı ateşi söndürmeye karınca durmadan su çeker sorarlar, “Senin çektiğin suyla bu ateş söner mi kendini neden yoruyorsun?” Karıncanın cevabı, “Sönmeyeceğini bende biliyorum fakat ben tarafımı belli ediyorum.” der.
Türkiye’nin, Suriye ile hiç bir zaman iyi komşuluk ilişkisi olmamıştır, su sorunu, sınır sorunu, bölünmüş ailelerin bayramdan bayrama buluşma sorunu, en önemlisi Kürt sorunu. Yani saymakla bitmeyen bir sorunlar zinciri, bu sorunların bir kısmı iki ülke arasında kolayca çözülebilecek sorunlardır tabi gizli güçler rahat bırakırlar ise. Fakat bu sorunların çözümü karşılığında kendilerine pay çıkarma çabasında olan ülkeler, bazı arzularının gerçekleşmesi için, buyur efendim diyecek bir yönetim inşa etme gayreti içindeler. Bunu başarmak için bütün fırsat ve olanakları kullanmaktalar. Son olarak da MİT’in taze fidanlarını sallayarak nabız yoklaması mı yoksa bir tehditle beraber temizlik sinyali mi bu operasyonda açıklığa kavuşup aydınlanmış görünmüyor.
Bütün bu gelişmeler olurken, güney bölgemizde paylaşılan yer altı kaynakları çoktan akacağı kanalı bulmuş görünüyor. İran’ın bölgeye savaş gemileri göndermesi, suların üç beş derece daha ısınmasına sebep olacak. Bu su kaynar mı kaynamaz mı ileriki zamanlarda daha belirgin hale gelecek, gelecekte Türkiye fark edinceye kadar sular buhar olmuş olacak.
Kendi iç problemleriymiş gibi kendisiyle dalaşırken, dışarda parsayı götürecek olanlar çoktan yerlerini almış olacak. Bunlar bizim için özel olarak yaratılmış problemler mi acaba diye insan düşünmeden kendini alamıyor.
Son zamanlarda, mahallenin yaramaz çocuklarını kışkırtma taktiği ile İran mı yaman, İsrail mi cesur gibi kışkırtıcı ve tahrik edici yayınlar, bu arada aba altında sopa göstermeler, uluslararası ilişkileri kökten etkileyecek tehditlerdir. Suriye’de yaşanan dramı, iyi ilişkiler ve donanımlı iki tarafı da rencide etmeyecek bir üslup ve kabullenir bir çözümle halline gidilmeli.
Türkiye, Suriye, Irakla iyi ilişkiler ve komşuluk kurallarını ihlal etmeden, başka ülkelerin (emperyalist) araya girmeden ve her zaman değişikliğe müsait olan bu coğrafyaya sokulmadan halli en kolay yoldur. Emperyalist sömürücü güçler araya girerse onları çıkarmak zor olur bazen da hiç mümkün olamaz.
Bu ülkelerin hırsızlık kılıfı soygun düzeni olan bilhassa kendi bankalarında yatan mevduatlara, değişik isim altında yatırılan paralarında, ödemelerde bir tarafa kolaylık diğer tarafa zorluk ve hatta bazı finans kaynaklarına el koyma (bu davranışları gayet normal, hele içinde bulunduğumuz suni olarak yaratılmış bir kiriz bahanesiyle bankalarında bulunan paralara el koyma alışkanlığı yine devreye girme aşamasında, bu uygulamaların birinci ve ikinci dünya savaşlarında sayısız örnekleri pek çok, parası verilen gemileri vermedikleri gibi)
Bu arada Türkiye´ye, “sen asilsin, sen uslusun, sen barışçısın, sen yiğitsin fakat hiç bir şeye karışmaz isen sen daha da babayiğitsin!” taktiği ile oyalama kurnazlığı yine devreye girmiş görünüyor. Tavşana kaç, tazıya tut şakşakçılığı hala yutulur mu bilmiyorum.
“Komşularla iyi geçiniyoruz” diye, her kalkan sopaya sırtımızı dönmek şayet iyi bir politika ise buna söylenecek söz bulunmaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanına, van minüt macerasını yaşatarak Arap korumacılığının şefliğine soyunduran sanki kutsal bir söylevmiş gibi Arap dünyasına van minüt pazarlayanlar acaba hiç düşündü mü, bu zamana kadar uluslararası arenalarda Türkiye aleyhine bir kere olsun “evet” onayı çıkarmış mıdır Arap dünyası.
O halde biz kimler için kimlerle dalaşa giriyoruz. Eğer van minüt ulus çıkarına ise ulusça bunun arkasındayız, yok insanlık gayesiyle söylenmişse yine arkasındayız, ama başkalarının talimatıyla olaylar cereyan etmişse hayli düşündürücü ve vahim bir durum.
Siyonların eski Osmanlı topraklarında yeni bir devlet kurmak istiyor olmaları artık olmuş ve kurulmuştur ve de desteği çoktur. Ve hatta Ortadoğu’nun en kuvvetli ve istikrarlı ve de Türkiye ile en fazla ticari ilişkileri olan bir devlettir bunun inkârı mümkün mü?
İran’a gelince, Müslüman olan ve de diğer mezhepleri bayağı bir düşman gören ve aynı zamanda Türkiye ile hatırı sayılır bir ticari ilişkileri olan ve kendi rejimini Türkiye’ye ihraca çalışan aynı zamanda İran’ın üfürüğü ile ısınan bir ülke olarak, iki taraflı ilişkileri ip cambazı yeteneği ile idare etmemiz gereken bir konumdayız. Suriye olaylarına Türkiye’yi ileri sürerek kendilerine alan çıkarmayacaklarını kim garanti edebilir?Amerika ile olan ilişkinin öneminin izahına hiç gerek yok. Rusya ile olan ilişkinin önemi herkes tarafından bilinen bir gerçek. Artık sakal ve bıyık misali ne tarafa tükürüleceğini sizler bulun.
1915’den 2012´ye kadar kat edilen devreyi bir gözden geçirelim. O tarihlerin yaşayanlarının hala hayatta olanları var. İğne yok, iplik yok hayati önem taşıyan malzemeler yok. Her şey dışarıya bağlı, doğru dürüst imalatımız yok, lamba şişeleri dahi dışardan geliyor.
Ya şimdi Dünyanın 20´ci büyük ekonomisine sahip, otuz yıldır terörle boğuşuyor, buna rağmen üretim hiç durmadı, yüz küsur ülkeye ihracat yapan ve coğrafi bölgesinde lider ve örnek bir ülke. Köprünün altında çok sular aktı Türkiye artık eski Türkiye değil!
Böyle bir konumda olan bir memleketin izleyeceği politikayı kimlerin ve nasıl yürütüleceği çok çok önemli. Tek kişinin kararıyla hareket edilecek politikalarda Türkiye zamanla büyük sıkıntılara girer ve de telafisi şu an içinde bulunduğumuz coğrafyada hayli zor olur.
İkazın halktan, dikkatin iktidardan olması gerekir. İşimiz hayli zor ALLAH yardımcımız olsun, ileride başımıza gelecek olayları daha önce tahmin ederek durumumuzu kadere yormayalım. Su uyur düşman uyumaz.