Türk Gazetecilik tarihinin en ilginç isimlerinden birisi Ahmet Emin Yalman (1888-1972) Selanik doğumlu,  İstanbul  Alman Lisesinden sonra Columbia Üniversitesinde Felsefe okuyor.  Felsefe doktoru olarak yurda döndüğünde İstanbul Darülfünun’unda bir süre Ziya Gökalp’ın asistanlığını yapıyor. 1920 yılında İşgal Kuvvetleri tarafından  İttihat ve Terakkicilerle birlikte Malta’ya sürülüyor.
1923 yılında Vatan Gazetesini kuruyor. CHP hükümetini eleştiriyor. Yeri geliyor Menderes Hükümetini eleştiriyor. Nazım Hikmet’e göre önce Almancı, sonra Amerikancı  oluyor.  Neyzen Tevfik tarafından çıkardığı gazetenin adından dolayı, “Vatanı on kuruşa satmakla” eleştiriliyor.  Nihal Atsız tarafından “dönme” olarak suçlanıyor. Yalçın Küçük;  Ahmet Emin Yalman “Sabetayisttir” diye yazıyor. Ama en ağır eleştirileri  hatta hakaretleri  Necip Fazıl yapıyor.
Gazeteleri kapatılıyor, hapse atılıyor. Ama o yılmadan yazılarına devam ediyor. Özellikle Menderes döneminde büyük sıkıntılar çekiyor. Menderes ile akçeli işlere bulaşmış gazeteler tarafından da sürekli  “din düşmanı ve Siyonist” yaftaları ile hedef  gösterilmektedir.
Yıllardan 1952 Ahmet Emin Yalman’ın yolu Kırşehir’e düşüyor, Vatan  Gazetesi  için Müfit Kurutluoğlu ile görüşüyor.
Mevsimlerden sonbahar. Bu görüşmeden kısa bir süre sonra da Malatya’da Hüseyin Üzmez adından genç birisi tarafından vuruluyor ama kurtuluyor. Yıllarca Necip Fazıl Kısakürek’in bu olayın azmettiricisi olduğu söylense de, Ahmet Emin Yalman’ın suikast olayında en yakınında bulunan gazeteci  arkadaşları Hüseyin Üzmez’i  Elazığ’da kaldıkları otelde  gördükleri için bu olayın takipli planlı olduğunu söylüyorlar.
Ahmet Emin Yalman’ın Kaleminden:
Kırşehir Müfit Hocası  ile görüştüm
Kırşehir en hareketli, en genç ruhlu adamı Hala Müfit Hocadır.
Meşrutiyet devrinin siyasi hayatında ismi çok duyulan , sonra İkinci Büyük Millet Meclisinde ikinci grubun, yani muhaliflerin liderleri arasına karışan bir Müfit Hoca var. Oğlu Sahir Kurutluoğlu bundan evvelki Mecliste Kırşehir’i temsil etmiştir. Kırşehir’e varınca buranın canlı bir nevi müessesesi sıfatıyla Müfit Hoca ile görüşmeye kıymet verdim. Kendisini derhal aradım. Siyasi hayatının eskiliğine bakarak, evinin bir köşesine çökmüş, eski hatıralarına gömülmüş, namaz ve niyaz ile meşgul bir münzevi görmeyi bekliyordum.
Halbuki meğer Müfit Hoca, hala bugün Kırşehir’in en canlı ve en hareketli adamı imiş. Bir taraftan avukatlık ediyor, bir taraftan çiftine, çubuğuna, emlak işlerine bakıyor, bir taraftan da Kırşehir’in ve memleketin her işine alaka gösteriyor. Her tarafa koşuyor, herkesle görüşüyor. Sözün kısası ele avuca sığmayan ebedi delikanlı…
Ahmet Emin Yalman 
Nihayet hükümet konağının bir odasında Müfit Hoca ile karşılaştık. Karşımda gözleri zeka ve hayat şevki saçan, neşeli, dinç, yaşla ve ihtiyarlıkla alakasız bir hareket adamı gördüm ve içimden “Bu şekilde yaşlanmayı Allah hepimize müyesser etsin“ diye dua ettim.
Müfit Hoca ile bir müddet Meşrutiyet devrinin ve Birinci Millet Meclisinin hatıraları arasında dolaştık. Sonra Kırşehir bahislerine geldik  ve şu soruyu sordum:
“Hacıbektaş’ın faaliyet merkezi Kırşehir’e bu kadar yakın olduğu halde Bektaşiliğin Kırşehir’de çok fazla yayılamamasının sebebi nedir?”
Müfit Hoca şu cevabı verdi:
“Hacıbektaş’ın bu taraflara ilk geldiğinde Nakşi Tarikatına mensuptu, henüz mürşit mevkiine geçmemişti. Bu nedenle fikri nüfuz ve tesiri pek mevzii kalmıştı. Yeniçeri teşkilatındaki büyük hizmetleri sonradan olmuştur. Yine kendisinden sonra Bali Sultan gelmiş, Hacıbektaş dergâhını ihya etmiştir. Fakat Bali Sultanın gittiği yolu Kırşehir’de büyük bir nüfuz ve tesiri olan Aşıkpaşa ve zahir uleması gayelerine muhalif görmüş ve buna karşı şiddetli mücadelelere girişmişlerdir. Böylece aralarında bir ayrılık meydana gelmiş ve Bektaşilik Kırşehir’e sirayet etmemiştir. Aşıkpaşa daha çok Mevlana’nın yolundan yürümüştür. Mesneviyi  Türkçeye tefsir etmiştir. Eserin tek el yazma nüshası Kırşehir’den alınmış, ne basılmış ne de iade edilmiştir. Bu hareket, Mesnevi  sahasındaki Türk bilgisine karşı bir set teşkil eder. Aşıkpaşa’nın eserinde derin hikmetler vardır. Mesela şu sözün derinliğine bakınız:
Her eşya oldu Cebrail, Eder tebliğ Kuran’ı… Ya ki senin ol Ahmede, Gönderdiğin Kuran nedir?
Yani kainattaki bütün eşya, birer Cebrail kesiliyor, hallerinin lisanı ile Kuran’ı insanlara tebliğ ediyor. Kuran, kainatın zaten ifade ettiği hakikatlerin açık bir ifadesidir.”
Kırşehir’de herkes muhittin geriliğinden şikâyetçidir.  Bunu izah için Kırşehirliler kendi kendilerini eleştirmekten çekinmedikleri gibi, gelip geçen hükümetlerden de acı acı şikâyetleri vardır. Müfit Hoca bu konu hakkında da şunları söyledi:
“Vaktiyle Kırşehir’de halı sanatı ilerlemişti. Her evde bir tezgâh vardı. Bütün şehir 3-4 bin tezgâhlık bir halı fabrikası halindeydi. Erkekler karılarının sanatı ile karın doyuruyor, tembellik ediyorlardı. Ticareti hareketlere rağbet azdı. Halbuki  iklim her türlü istihsallere müsaittir. Geçmiş hükümetlerde Kırşehir’e hiç ehemmiyet vermemişler, her tarafa fabrikalar dağılırken, bir tanesini buranın hissesine düşürmemişlerdir. Hatta Topal İsmail Hakkı Paşa,  Askeri Hat diyerek Kayseri hattını çöllerden geçirmiş, Kırşehir’e uğratmamıştır. Böylece memleketin en güzel mahsulü olan meyvelerin başka yere nakline imkan bulunmamış, hepsi çürümüş gitmiştir.”
 Bu sırada umumi il meclisi azasından bir Demokrat Partili bir vatandaş bulunduğumuz odaya girdi. Belli ki hoş ve şakacı bir zattı. Müfit Hoca’ya çattı.
Bize dedi ki: “Sakın onun dediklerine bakmayın.Evi saraydan alınmış saatlerle doludur.” 
Müfit Hoca bu sözleri şakadan anlayan bir insanın edasıyla dinledikten sonra bana izahat verdi: “Halife Mecit Efendi  bana bir saat hediye etmişti de ondan bahsediyor.” 
Ben de;  “Abdülmecit Efendi, düğün hediyesi olarak bana da bir saat hediye etmişti” dedim.
Hazırcevap ve şakacı Müfit Hoca bu sözüme derhal şu mukabelede bulundu: 
“Ne duruyorsun, o saati derhal Kırşehir’deki kardeşinin yanına yolla.”
Bundan sonra Demokrat umumi meclis azası, Kırşehir’in daima muhalif milletvekili çıkarmasının cezasının çektiği hakkında bir söz açtı ki siyasi partilerden bahsederken bunun hikayesini anlatacağım.
Müfit Hoca ile Rauf Bey’den uzun uzadıya bahsettik . Rauf Bey Başvekillik’ten çekildiği zaman Anadolu’da bir seyahat yapmış . Bu arada Kırşehir’e uğramış ve Müfit Hoca’ya misafir olmuş. Hoca bu konuşmaya ait dikkate değer hatıralar anlattı. 
Bu görüşmek 1952 yılında Vatan Gazetesinde yayımlanmış. Ahmet Emin Yalman bugünkü kuşak tarafından bilinen bir gazeteci değil. İyi bir eğitim almış. Döneminde hem sağın hem de solun güçlü kalemleri tarafından hep suçlanmış ilginç bir kişilik.
Müfit Hoca’da Türkiye ve şehrimiz tarihinde önemli bir isim, ikinci mecliste bir şekilde devre dışı bırakılmış. Eski Belediye Başkanlarımızdan rahmetli Hakkı Göçen’in dayısı. Hakkı Amca’ya hatıralarını anlattırır çoğu zaman da not alırdım. Müfit Hoca ile anlattığı en ilginç hikâye ise Müfit Hocanın mahallesindeki insanların çoğu “soğuk kuyu” denilen lastik ayakkabıyı giymesine rağmen kapılarından hiç eksik olmayan bir ayakkabı boyacısının olmasıydı.
Kader bu iki özel kişiliği Kırşehir’de bir araya getirmiş…