Bir ülkenin kalkınmışlık seviyesini belirleyen en önemli faktörlerden birisi de üretilen mal ve hizmet kalitesidir. Teknolojik ilerlemelere bağlı olarak toplumlar geliştikçe; mal hizmet ve ürünlerin asgari kalite şartlarını sağlaması ve farklı yerlerde üretilen malların aynı hizmet ve fonksiyonu her yerde yerine getirmesi istenmeye başlanmıştır.
Kalite, “bir ürün veya hizmetin, belirlenen veya olabilecek ihtiyaçları karşılama özelliklerinin toplamı’’ şeklinde tarif edilmektedir.
Standart ise, benzerleri için numune tutulması veya herkes tarafından kabul edilmiş müşterek bir mefhum, süreç veya nesne olarak tanımlanabilir. Belirli bir hizmetin, ihtiyaçları karşılayacak, üretimin, ekonomiye ve teknik amaçlara uygun ölçüde üretmek için; özelliklerini belirleme ve tek biçime sokma işlemine ise “standardizasyon” denir. Standardizasyon çalışmaları sonucu ortaya çıkan; belge, doküman ve esere “standart” adı verilir. Standardizasyon uygulamalarının odağı hiç şüphesiz ki insandır. Zira standardizasyon ve kalite faaliyetleri ile öncelikli olarak insanın can ve mal güvenliğinin korunması hedeflenirken aynı zamanda müşteri beklentilerinin daha iyi karşılanması ve refah düzeyinin yükseltilmesi amaçlanmaktadır.
Kalite denetimi ve standardizasyon hem üreticilerin hem de tüketicilerin uzun vadeli çıkarlarının korunması anlamına gelmektedir. Bugünkü anlamıyla standardizasyon çalışmalarının sanayi devrimiyle ortaya çıktığı savunulmaktadır. Hâlbuki daha önceleri de Osmanlı Devleti’nde değişik şekillerde standartlara rastlanılmaktadır.
Hayatın her anında insan hakkı gözetildiği için müşteri memnuniyeti ön planda tutulmuş ve üretilen mal daha hammaddenin alımından satımına varıncaya kadar her anında sıkı denetime tabii tutulmuştur. Bugünkü modern anlamda “ISO9000 KALİTE GÜVENCE SİSTEMİ”nde “ürün izlenebilirliği” maddesi vardır. İşte ürün izlenebilirliğinin tam kendisi ahilik teşkilatı mensupları tarafından uygulamaya konulmuştur. Dolayısıyla kalite kontrolü, ürün imal edilirken sürekli olarak yapılmakta idi. Böylece sanayi inkılabından sonra ortaya çıkan işletmelerde de olduğu üzere müşteriye hatalı malın gitmemesi için imalat bittikten sonra da bir ayıklama işleminin yapılması ahilik teşkilatında takip edilen bir yol değildi.
Ahilik Teşkilatında Tüketiciye Verilen Önem
Tüketici, üretilen herhangi bir maldan veya hizmetten bir fayda sağlayabilmek için kullanıp yok edilen kimse olarak tarif edilmektedir. Günümüzde tüketicinin ekonomik, sosyal ve kültürel gereksinimlerini karşılayabilme amacı ile üretilen malları ve hizmetleri satın alıp kullanan veya bu mal ve hizmetlerden yararlanan, bunları kullanan hiçbir ticari değişime tabii tutmayan kişi kurum ve aile tanımlaması mümkündür. Tüketilen tüm ürün veya hizmetler tüketim olgusunun ‘konusunu’; bunların tüketim amacı ile doğrudan veyahut dolaylı olarak kullanma veyahut yararlanma ise tüketim olgusunun ‘amacını’ ve son olarak tüketicinin hem gerçek hem de tüzel bir kişi olabilmesi ise tüketim olgusunun kişi unsurlarındandır.
Günümüz müşteri odaklılık anlayışında tüketiciye daha fazla tüketim yaptırma isteği vardır. Oysa Ahilikte sadece ihtiyacı kadar tüketmek, ihtiyaç fazlasını diğerleriyle paylaşmak vardır.
Ahilik sisteminde tüketicinin ihtiyacı olan birçok ürün aracı kullanılmadan doğrudan doğruya üretim yapan işyerlerinde pazarlanmaktadır. Pazarda da esnaf dükkânları arasında müşterinin kalite seçimi ve zevkine uygun bir rekabet anlayışı oluşturulmuştur. Satın aldığı bir üründe aldatılan bir kimsenin, en üst Ahilik kurumuna kadar şikâyet hakkı vardır. Günümüzde tüketici şikâyetlerini değerlendiren ve tüketici haklarını koruyan bazı dernekler ve sivil toplum kuruluşları gibi bir takım başvuru ve şikâyet merkezlerinin o dönemlerde olması dikkat çekicidir.
(Devam edecek)