57. Ahilik Esnaf Bayramı nedeniyle

Ahi Evran ve Ahilik Kültürünü Günümüze bağlamak (*)

Ahilik sosyal bir dayanışma örgütü olarak gizemci Türk-İslâm bilgini Ahi Evran (1236, 
Horasan-1329, Kırşehir)’a bağlanır. XII. yüzyıl Anadolu'suna damgasını vuran üç ulu kişiden biridir. Ahi Evran, Hacı Bektaş ve Mevlâna Celalettin’le birlikte değişik boyutlardan da olsa çağlar boyu Türk toplumunu aydınlatmışlardır. Bunlardan Hacı Bektaş kırsal kesimde sosyal adalet düzesi kurmaya çalışmıştır. Katıksız bir Türkçe’nin Türk dili ve kültürünün gürül gürül akan kaynağı olmuştur.
Mevlâna, Farsça yazdığı şiirlerine sonsuz bir insan sevgisinin mücadelesini sokmuştur. Kadın haklarında, düşüncede, müzikte, raksta rönesans yapmıştır. Ahi Evran’ın kuramı ve eylemi daha çok ekonomi alanında ve de daha çok kent çevrelerindeki üretim alanında olmuştur. İlk Türk sendikası sayılan Ahilik, bu yüce kişinin örgütüyle tarihe mal olmuştur. Sendika ve sendikacılık, bize dışardan değil, kendi tarihimizden yansıyıp gelmiştir. Sendikacılığımızın kökleri kendi iktisadi ve sosyal tarihimizdedir. Bu bakımdan Ahilik ölü, sıradan bir tarikat değildir. Canlıdır. Yaşama olanağı bulunan bir yoldur, yöntemdir. Çağları aşmış, günümüze ulaşmıştır.  
Halikarnas Balıkçısı, Anadolu kültürlerini araştırmakla tanınmış bu bilge yazar “Anadolu’nun Sesi” adlı yapıtında bu konuda şunları yazıyor:
“…Ahilik, Anadolu'ya Türkler’in sızması üzerine esnaf, zanaatkâr, çiftçi gibi üreticilerin hemen hemen tüm emekçi kollarını içine alan bir kurumdur. Ahilik ekonomik yapıya, sosyal birimlere iş ve çalışma ahlâkı” ilkesiyle girerdi, Amaç, sosyal güvenceyi yaratmak olduğu için kısa zamanda bol para kazanma, çalıp çırpma, siyaset de baş gösteremezdi. Sosyal denge olduğu için kıskançlık, stokçuluk, vurgunculuk yoktu.  Dış ticarette olsun, iç ticarette olsun hile olmazdı. Ahilerin ekonomik ilkelerinde standardizasyon korunurdu. Malın satışında birlik sağlanırdı. Kalitede belirli bir sınır tutulurdu. Malın kalitesinin düşük olmasından sakınılırdı. Ahi Ocakları iş alanına adam yetiştirir, çalışma sevgisini kamçılardı. Kişilerin işlerine gönül vermesini sağlardı. Yapımı, üretimi geliştirir, çoğaltır ve topluma yararlı olurlardı. Ahilik, soya sopa, salt din kurallarına-mezhep anlayışına dayalı değildi. 
Evet İslâmiyet’in sosyal dayanıma, sosyal güvenlik birimlerinden yararlanmıştı. Ama esas amacı çalışanların sosyal güvenliğiydi. Kemal Tahir’in “Devlet Ana” romanında geçen şu dörtlük çok anlamlıdır: “Biz bel oğlu değiliz hey / Akıp giden sel oğluyuz / Taş bağırlı dağlar olsa, yol bizimdir, yol oğluyuz.” 
Demek ki Ahilik bir kalıtım, ırk sorunu değil, bir yöntem toplumsal bir gelişim sorunudur. Kültür; iş, yoğaltma ve çoğaltma sorunudur.
Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu adlı kitabında mahiyeti itibariyle bir şehir kuruluşu olan bu tarikatın zaman zaman köylerde de birimler oluşturduğunu yazarak zamanla Alp tipi ve Bren tipini etkilediğini belirtir. Ve özellikle Ahilik tarikatına mensup olanların Anadolu Selçuklu devletinin haksız ve yolsuz, zorba tutumuna karşı koyduklarını belirtir…
 Bu sosyal kuruluş, XIII. yüzyıl Anadolu tarihinin şehirlerde meydana gelen birçok önemli olayda etkisini göstermiştir. Selçuk idaresine karşı kıyam ederek geçici bir zaman için Konya'yı ele geçirmeye muvaffak olan isyan hareketlerinde bunların daima merkezi yönetim aleyhinde bu hareketlere katılmaları araştırmaya değer. Devlet idaresi inhilâl ettiği, anarşinin baş gösterdiği zamanlarda, yani intikal devrelerinde ellerindeki örgüte dayanır.
Ahiler yani fütüvvet (mertlik, yiğitlik, yenilik taraftarları) reisleri şehirlerin yönetimini ellerine alıyorlar ve eski yönetimden yeni yönetime geçişin şehir için büyük sarsıntı yaratmamasına çalışıyorlar. Böyle bir kuruluşun, hele anarşi devrelerinde nasıl bir kuvvet ve nüfuz kazanacağı malumdur. Yönetim Örgütünün gelişmediği o dönemlerde, küçük kasabalarda, devlet kuvvetini değil, fakat, en mühim olan mahalli halk idaresini temsil edenler onlardı.  (AGY,1972, 155-156 vd) 
Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar da, Ahilerin bağlı olduğu Fütüvvet  mesleğinin Hazreti Ali’ye bu yüzden Hasreti Peygambere kadar çıktığını, uzandığını yazar. Bunu ilk kez meslek durumuna getirenin de Abbasi Halifesi Nasır-İd-Bini Billah (1179-1226) olduğunu belirtir. Ayrıca Ahilik’te Batini (iç, düşünsel yön) olduğunu da ileri sürer. (1966, Sayfa: 182) Bu kanının esas itibariyle doğru olduğu daha sonraki yazarlarımızda da kabul edilen bir gerçek olduğu meydandadır. Çünkü düşünceye, bilime, yaratıya, değişime, halkının mutluluğuna uzanan her tarikat batını bir anlamı içermiştir tarih boyunca. Batini, yaratıcı tefekkürdür. 
Ceyhun Atuf Kansu ve İsmail Hakkı Tonguç gibi araştırmacı-düşünür yazarlar, Ahilik gibi bir tarihsel kuruluşu günümüzün halkçılık anlayışı ile bütünlük içerisinde yorumlamışlardır. Kansu “Cumhuriyet Bayrağı Altında” ve “Atatürkçü Olmak” adlı çok kıymetli yapıtlarında Ahilik Ocağını Atatürkçülüğe bağlamıştır.
Mustafa Kemal, “Bir Ahi kardeşliğinin ateşini üflemiştir. Tarihte, halkçı, ulusçu Türk düşüncesi, gizemciliği Bektaşilik, Ahilik biçiminde örgütlenmiştir. Bu kuruluşlar Türk milliyetçiliğinin halkçı örtüsü, halkçı koruyucusu olmuşlardır.” Kansu, Atatürkçü Olmak: S. 29-88)
Gene bu bilge ozan Ahilerin ilkelerini şu şekilde belirler: 
Her Türk aydınının okuması, yorumlaması gerekli olan kitabında: Ahileri yaşama ilkeleri: “1- Dünya yaşayışına bağlanmak, 2- El emeğini, çalışmayı kutsal bilen yaşam ilkesi haline getirmek, 3-Herkesin bir iş yaparak Ahi topluluğu içinde yer alması, 4-Tüm insanlara karşı sevgi ve yardım, 5- Kardeşlik dayanışması içinde çalışanları, işçileri, esnafı birleştirmek. 6- Halkçı bir düzen içinde, egemen, çıkarcı, vurguncu güçleri karşı halkın, ulusun çıkarlarını savunmak. Osmanlı Devleti’nin ilk temelleri Ahiliğin halkçı felsefesine dayanıyordu. Ahilik öğretisini kaynağı Medrese değil, kardeşliğe ve işe dayanan halk okullarıydı. “ (AGY, 152-153)
Kansu’nun bu nitelemesi Cumhuriyet döneminin Köy Enstitülerini anımsatıyor mu? Bir iş, bir yaratı kurumları olarak! Ve gerçekten de bilimi, sosyal adaleti, ulusçuluğu, halkçılığı, barışı, töreyi ilke edinen tarihteki Ahilik’le günümüzün ulusçuluğu, halkçılığı, barışı, töreyi ilke edinen tarihteki Ahilikle günümüzün Atatürkçülüğü arasında büyük bir köprü vardır: İş ahlâkı, üretim, sosyal, güvenlik, bilimin kılavuzluğu, çağdaş bir yöntem! 
Atatürk’ün “Bu ülkede hak sahibi olmak için mutlaka çalışma gereklidir” sözleri günümüzden tarihe uzanan bir mesajdır.  Yaşayan Ahilik bu demektir.
Anadolu’nun Türk yurdu bilincine ulaşmasında çok önemli etkileri olan: 1-Ahiyan-ı Rûm, 2- Adballanı Rûm, 3- Bacıyan-ı Rûm, 4- Gaziyan-ı Rûm oluşumları, kurumları günümüzün “laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin” özüne ulaşmışlardır. 
Atatürk, bu cumhuriyeti yüksek tarih şuurundan aldığı ilhamla kurmuştur. Atatürk Cumhuriyeti’ne saldıranlar aynı zamanda yüksek tarih şuuruna saldırmaktadırlar. Onlar için milli tarih şuuru yoktur. Cehalet şuuru vardır.  
(Eylül, 2021)
(*) Yazarın yakınında 2. Baskısı yapılacak olan “Sosyal Güvenlik Öncüsü Ahi Evran Veli ve Ahilik” adlı eserinden.