Ah şu sonradan görmelik yok mu!

Hani bir sözümüz vardır, “Allah kimseyi sonradan görme yapmasın!” diye… Başka bir ifadeyle “Kocadan görme değil, babadan görme olacaksın”, ya da “Sonradan gördüysen sıkıntı büyük, ne oldum delisi olur çıkarsın” sözleri hep aklımdadır. Kırşehir’de yaşıyoruz, bu tipleri çok görüyoruz.


Başka bir ifadeyle “Kocadan görme değil, babadan görme olacaksın”, ya da “Sonradan gördüysen sıkıntı büyük, ne oldum delisi olur çıkarsın” sözleri hep aklımdadır.
Kırşehir’de yaşıyoruz, bu tipleri çok görüyoruz.
Adam düne kadar yiyecek ekmeğe muhtaçken, biran da nasıl olduysa köşe olmuş.
Hayret etmeyin! Çünkü böyle olan çok Kırşehir’de…
Tabi ben şahsen bunların kısa sürede nasıl zengin olduğuna, nasıl köşe döndüğüne hayıflanmıyorum. Ne demişler “Su akarken testini dolduracaksın!”
“Devlet deniz, yemeyen domuz!” misali…
Ben bu tiplere hiç kızmam, kızamam doğrusu. Çünkü devir böylelerin devri olmuş çıkmış.
Ama şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir.
“Dünyanın en yüce tahtına çıksan bile, oturacağın yer poponun üstüdür.”
Bütün bunları bilen insanlar nedense dünkü durumlarını hiç düşünmezler, açık gözlülükle mi dersiniz, yolsuzlukla mı, yoksa yüzsüzlükle mi dersiniz ne derseniz deyiniz bugün zengin olan, karşısındaki beğenmeyenlere herkes gibi ben de kızıyorum. Ama kızsanız ne yaparsınız onlar toplumda daha fazla değer görüyor ne yazık ki…
Evet dün açlıktan nefesi kokan, bugün onu bunu beğenmeyenlere sadece gülüp geçmek gerekir aslında.
Kırşehir’de geçen bir arkadaşım anlattı. Geçmişte bırakın sırtında montu, ayağında ayakkabısı olmayan birinin nasıl kısa sürede köşe dönüp, Kırşehir’in sayılı zenginleri arasına girdiğini anlattıkça ağzınız açık kalıyor doğrusu…
Sonradan görmelerden söz açılmıştı; “Hem parayı, hem mevkiyi sonradan görenler, aykırı ve düşük davranışlarla kendilerini belli ederler. Görmemiş insanların dayanılmaz bir hafifliği ve hamlığı bulunur üzerlerinde” dedi.
“Neden?”
“Birikim ve donanım olarak ona hazır değildirler.”
“Her şeyin sonradan görmeliği var mıdır?”
“Evet, vardır.”
“ Size göre bende de sonradan görmelik var mı?”
“Hayır, sanmıyorum.”
“ Ben, mesleği de parayı da sonradan gördüm.”
Elbette Parayı sonradan görmek, ‘Sonradan görmelik’ demek değildir. Her insanın bir mesleği ve bunun karşılığı kazandığı olacaktır. Sonradan görenler, davranış hamlığı gösterenlerdir. Bunlar, her şeyi paranın ve, makam ve mevkinin gücünde görürler ve sonradan elde edebildiklerini hep öne çıkararak onlarla kabul görmek isterler. Sonradan görmeler; ağız bükerler, dil kırarlar. Bu yüzden, kendi ağızlarını ve aksanlarını kullanmak istemezler, özendiklerini de beceremezler, ne dedikleri anlaşılır, ne anlattıkları. Tatsız ve tuzsuzdurlar.
Evet insan dün yoksul olabilir. Hiçbir şeyi olmayabilir. Bugün doğru çalışıp, helâl kazanıp mal mülk sahibi olmuşsa buna kimsenin diyeceği bir şeyi olamaz.
Ama hiçbir şeyi yokken, haksızlık ve hırsızlıkla zengin olmuşsa, dün yoksul olduğunu unutup, bugün yoksullara tepeden bakıyorsa buna herkes gibi benim de itirazım var.
Kırşehir’de dün fakir ve ezik oldukları için alıp satamayanlara bakıyorum, yürüyüşleri değişmiş durumda. Caka satıyorlar, giyim kuşamlarından, alışverişlerinden, konuşmalarından, ses tonlarından, arabalarından, cep telefonlarından bu sonradan görmeleri şıp diye tanıyabilirsiniz.
Kırşehir’deki bu tiplere bakıyorum bazen aldıklarını, yediklerini, içtiklerini, tatillerini ona buna ballandıra ballandıra anlatırlar.
Hele bu kişiler köyden şehre yerleşmişlerse, anne ve babalarının giyim kuşamından utandıklarından onlarla yan yana yürümeye çekinirler.
Hani ünlü şair Tevfik Fikret’in bir asır önce yazdığı “Han-ı Yağma” yani “Yağma Sofrası” adlı şiiri günümüzde hâlâ geçerli...
Aşağıdaki satırları ve şiiri okuyunca, yaşananlar hiç yabancı gelmedi, sizlerle paylaşmak istedim.

“Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - şu milletin hayatıdır;
Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Şu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu zi-safa sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab ü tab umar.
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı can-feza sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malini
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.”

Düşünün bir asır önceki Türkiye ne ise bugün de ne yazık ki aynı. Hırsızlık, vurgun, suiistimal bir asır önce o kadar yayılmış olmalı ki ünlü Şair bunu içine sindiremeyerek bu güzel şiiri kaleme almış.
Bugün de ne acı ki Türkiyemiz bundan pek farklı değil. Rüşvet, kayırmacılık, soygunculuk, yolsuzluk diz boyu… Almış başını gidiyor.
Suçları kanıtlanmış nice dolandırıcılar, üçkâğıtçılar, hırsızlar büyük bir pişkinlik ve utanmazlık içinde, ellerini kollarını sallayarak, Türkiye’nin her yanında boy gösterirken, en önemli toplumda daha fazla hürmet ve saygı görüyor ne yazık ki…
İnsan emeğine, vatanın bağımsızlığına değer verenler, hain ilan ediliyor. Ama ordu düşmanı, bayrak düşmanı, sömürge yanlısı, bölücü vatansızlar, hırsızlar el üstünde tutuluyor, ödüllendiriliyor.
Böyle bir uygulama, böyle bir düşünce yapısı, dünyanın neresinde görülmüştür? Nasıl bir anlayıştır bu?
Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz, her yanımız utanmaz, sıkılmaz talancılarla, hainlerle, hırsızlarla doldu.
Havamız kirlendi. Suyumuz kirlendi. Toprağımız kirlendi.
İşte 15 Temmuz darbe girişimini yapanlar buna en güzel örnektir aslında.
Yıllardır devletin her kademesine sızan, ya da sızdırılan FETÖ’cülerin ülkemize verdiği zarar ortada. Bu hainler ve onların işbirlikçileri güzel vatanımızın üstüne kara bulutlar gibi çöktü.
Hilenin, hurdanın, üçkâğıtçılığın girmediği bir kurum, bir yer kaldı mı Türkiye’de?
Normal işleyen bir kuruluş var mı?
Balık baştan kokuyor… Tuz kokuyor… Tuz…
Vatandaş neye, kime güveneceğini şaşırdı.
Nefes alamıyoruz.
Halk ozanı Serdari’nin dediği gibi, “Nesini söyleyeyim canım efendim, Gayri düzen tutmaz telimiz bizim, Arzuhal eylesem deftere sığmaz, Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim…”
“Zenginin sözüne belî (Güzel) diyorlar, Fukara söylese deli diyorlar, zamane şeyhine veli diyorlar, gittikçe çoğalır delimiz bizim…”
“Bizden” diyerek “alnı secdeye değiyor” diye devletin en üst makamlarında işbaşına getiriyorlar, ona makam­mevki veriyorlar, o da beynini Pelsinvanya’ya kiralıyor, onun uşağı oluyor, yetkilerini talan, vurgun ve soygun için kullanıyor.
Hırsızlık yapıyorlar, hainlik yapıyor, haksızlık, hukuksuzluk yapıyorlar.
Neredesin, nerelerdesin ey halkım?
İşte bütün bunları Kırşehir’de herkes gördü ve yaşadı. Birileri böyle insanlara haddinden fazla büyük değer verdi, makam ve mevkii verdi. Onlar da gereğini yaparak köşe döndü.
Ülkemiz deyim yerinde ise “yağma Hasan”ın böreğine döndü.
Devletin imkanlarıyla köşe dönen sonradan görmeler ülkemi ve Kırşehirimi adeta istilâ etti!..
Neredesin, nerelerdesin ey halkım?
Bir zamanlar, “Ya İstiklal, Ya ölüm” diyen sen değil miydin?
Bu vatan uğruna binlerce yaralı, binlerce şehit verdin.
Yemen’lere gittin, dönmedin.
Sarıkamış dağlarında aç, susuz, donarak öldün.
“Çanakkale geçilmez” dedin. Kimse geçmedi.
Geçemedi…
Tek adım attırmadın düşmana. Binlerce yaralı, binlerce şehit verdin.
Ama vatanını vermedin.
Şimdi vatanın yine tehlikede. Hem içten hem dıştan yine saldırı altında. Yine ayaklar altında…
Neredesin, nerelerdesin? Uyan, uyan ey halkım…
Hainler var, Hırsızlar var… Hırsız vaaar… Geleceğini çalıyorlar…
Geleceğini karartıyorlar… Daha neyi bekliyorsunuz?
Ülkene ve geleceğine sahip çık.
Çalma, çaldırma, haksızlıklar karşısında susma.
Ne diyeyim Allah ülkemi hırsızlardan, soygunculardan, talancılardan, sonradan görmelerden korusun!..
Sevdiğim bir söz

“Ne kadar az korkarsak, o kadar az tehlikedeyiz.”
Titus Livitus