Dünyanın, ülkemizin ve ilimizin bir numaralı gündemi virüs salgını…
Nasıl bir şeyse dünyanın devi olarak bilinen ülkeleri bile dize getirmiş durumda.
Evet garip bir dünyada yaşıyoruz.
Bazen düşünüyor, hafızam beni eski yıllara götürüyor…
Yürekli ve cesur olmak, pısırık olmamak gerekiyor. Tabi bir insanda inanç, ilke, namus ve şeref varsa…
İnsanlar doğruluğuna inandıkları şeyleri söylemekten çekinmemelidirler. Gerçekleri söylemek insanın başına bazen sorunlar açabilir. Ama yine de doğru bildiğimiz şeyleri söylemek insanı rahatlatır, vicdan azabından kurtarır. Ama bunu düşünen ve bunun gereğini yapanların sayısı ne yazık ki günden güne azalıyor.
Herkes sus pus olmuş, benden sonrası tufan, ya da bananecilik mantığını kabul etmiş durumda.
Herhangi bir şeyi içimiz rahat olarak doğru yaptığımıza, sözlerimizin de gerçek olduğuna inanıyorsak gerçeği konuşmaktan ve savunmaktan korkmamalıyız.
Doğruyu söylemek erdemliliktir, insanlığın ve yüce dinimiz İslâmın düsturudur. Adam Müslümanım diyor, Hacca gidiyor, dinden, imandan, cesurluktan ve doğruluktan, dürüstlükten bahsedip, ulu orta konuşuyor, sonra başı sıkışınca hacılığını, hocalığını, insanlığını unutup “Ben yapmadım! Ben demedim! Benim haberim yok!” diyorsa, diyecek bir şey yok, söz bitmiştir bence…
İçinde bulunduğumuz çıkar ortamının kişileri ne hale getirdiğini, menfaatçiliğin ön plana çıktığını, neme lazımlığın, ikiyüzlülüğün çığ gibi arttığını görmemek mümkün değil.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok, Kırşehir’de bir sokakta, gözünüzü açtığında karşınızda duran bu tip insanlar o kadar çok ki…
Maalesef ki, sahtekârlığın, sahte tavır ve davranışların tutsağı olmuş gibiyiz.
Yalan insanların hayatı olmuş, onsuz yapamaz hale gelmiş. Tek ayağında bir dakikada onlarca yalanı arka arkayı sıralayan niceleri var.
Eskiden bir insan bir kişiye herhangi bir konuda söz verirse onu mutlaka yerine getirirdi. Asla mahcup olmak istemezdi. Olur a verdiği sözü yerine getirmezse, durumu anlatır, karşısındakinden özür dilemesini de bilirdi.
Şimdi var mı böyle insanlar?
Oysaki bizi biz yapan değerlerimizi, kültürel bağlılığımızı, Kurtuluş Savaşında verdiğimiz insanüstü mücadele ve dayanışmayı, Çanakkale'de yazdığımız kahramanlık destanını etraflıca düşündüğümüzde nasıl zengin ve eşsiz bir hazinenin içinde olduğumuzu anlamamız hiç de zor olmayacaktır.
Kim olduğumuzu, nereden, nasıl geldiğimizi, neler başardığımızı, nasıl kocaman bir tarih ve kültüre dayandığımızı unutmamalıyız ve unutturmamalıyız.
Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Ata'mızın "Gerçekleri söylemekten korkmayınız" sözünü bilmeye her zamankinden daha çok ihtiyacımızın olduğu günleri yaşarken, korkutma esasına dayanan politikalar nedeniyle kişiler artık gerçekleri bile söyleyemez, hatta iftara atar hale geldiler ne yazık ki…
Gerçi herkesin hakikatleri kabul etmeyeceği de bir gerçektir. Çünkü işlerine gelmez. Bu palavracı ve yalan makineleri, bilmelidir ki, “Yalancılık bozuk para gibidir, uzun süre geçindirmez!”
Dinimiz de gerçek bir Müslümanın "Doğru söylemeyi kendi zararına olsa bile menfaatini göreceği yalana karşı tercih eden ve tercihinden de huzur duyan kimsedir“ der.
Kırşehir’de bazen dost meclislerinde, özel sohbetlerde her ne kadar görüş ve düşüncelerimiz ayrı olsa da ortak düşüncemiz hep vatan, millet ve dürüstlükte birleşmiştir.
Kırşehir’de bir insan başkaları gibi yalancı ve fırıldak değilse, ona buna yalakalık yapamıyor ve geçimini dürüstçe kazandığı üç-beş kuruşla sağlıyorsa ve bunu Kırşehir’i yönetenler de biliyor ve takdir ediyorsa bu onun için en büyük onurdur bence.
Başkaları gibi hayatını ve geçimini yalan ve dolanla, hatta yağcılık ve yalakalık üzerine kurmuş, sokakta onurluca, dik yürüyemeden sürdürüyorsa batsın bu zenginliğe…
Lanet olsun, haram kazanıp, çoluğuyla, çocuğuyla yiyen, ancak insan içine çıkamayanlara…
Herkesin gözünün içine baka baka bunu yapıp, sonra işi pişkinliğe döküp hiçbir şey olmamış gibi davranan bu tiplere bu ilde yaşayanların, ili yönetenlerin ne dediğini umursamadan omurgasızca yaşayanlara da lanet olsun diyorum o kadar!
Günlük yaşamda farklı bakış açılarına, birbirimize karşı fikirlere sahip olsak da, birbirimizi yersek de ortak değerlerimiz tehlikeye girdiği anda kenetlenerek "Çanakkale Geçilmez" sözüne tüm dünyaya haykıran ve bir avuç vatan toprağı için tek vücut olarak ayağa kalkan Yüce Milletiz. Bunu hain FETÖ terör örgütünün 15 Temmuz darbe girişiminde sokaklara çıkan, tankların altına yatan, bombalara ve kurşunlara göğsünü siper eden demokrasiye bağlılıklarını gösteren büyük ve şanlı bir milletin torunları olarak dosta düşmana göstermedik mi?
İşte ekonomik sıkıntılar bir yanda, koronavirüs salgını bir yandan hepimiz sıkıntılı ve zor ve bir süreçten geçiyoruz. Kırşehir’de insanlar gelecek kaygılarını iliklerine kadar yaşasa da yılgınlığa kapılmadan mücadele etmeliyiz diye düşünüyorum.
İçinde bulunduğumuz bu zor günler ne denli ağır olursa olsun bizi yıldırmamalı ve korkutmamalıdır. Kendi çıkarlarımız ve kazancımız için kimseyi basamak olarak kullanmamalı, kimsenin hakkını yememeliyiz.
Eğer gerçekleri söylediğiniz için birileri sizi sevmiyorsa, bilin ki, uzun vadede siz değil onlar kaybeden taraf olacaklardır. Çünkü ”Doğruluk ve dürüstlük elmas gibidir, aydınlıkta daha çok parlar ve değeri daha çok belli olur."
Yunus Emre der ki, “Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen. “
Gerçekleri sadece sözlerimizle değil, yaptıklarımızla da göstermeliyiz. Sözlerimiz ve yaptıklarımızla hakikat ışığını parlatarak başkalarına örnek olalım. Doğruları söylemeye, doğru davranmaya, dürüstlüğün peşinden koşmaya kararlı olalım. Gerçekleri bilerek, gerçekleri söyleyerek ve görerek onurlu yaşamayı ilke haline getirelim.
Düşüncelerimizi açıkça ifade itmeliyiz. Pısırık kalmamalıyız. Yalan söyleyeni, sözlerini inkâr edenleri Allah’a havale ederken, olacakları da seyrine bırakmamalıyız diyorum. Çünkü bu sustuğumuz, konuşmadığımız zamanlar gelip mutlaka bizi bulur. Bu yüzden doğruyu söylemeli ve bundan korkmamalıyız.
Bugün belli makam ve mevkilerde olanların, devletin imkânlarını kullananların geride hoş bir seda bırakmalarını öneriyorum. Makam ve mevkii hırsı kimseye bir şey kazandırmaz, belki bir süre değer verilir, sonra tepetaklak gideceğini, hatta beddua alınacağını da unutmamalıyız.
Gerçekleri söyleyenler ile doğruları korumaktan vazgeçmemeniz dileğiyle...

***

Şaka mı?

Adamın biri iş başvurusunda bulunmuş.
Görüşmeye çağırmışlar; görüşme esnasında yönetici sormuş;
– Peki beklentilerin ne? Seni ne tatmin eder?
Arkadaş saymaya başlamış;
– Öncelikli olarak bir araba istiyorum, ayrıca şu anda bulunduğum dairenin kirası biraz fazla onu da şirketin karşılaması iyi olur, maaş olarak da 3000 dolardan aşağı çalışmam…
Şirket yöneticisi, dinler ve
– Biz sana son model bir Cherokee ve Trabya’da bir villa vereceğiz, ayrıca bizim bu pozisyonumuz için planladığımız maaş 6000 dolardı, demiş.
Bizim elemanın gözleri fırlamış;
– Şaka yapıyorsunuz, demiş.
Şirket yöneticisi yapıştırmış;
– Önce siz başlattınız…

***

Sevdiğim bir söz

“KALİTE insanın ruhundadır, yaşam şartlarında veya hayat koşullarında değil; mütevazi olabilmek, sevgiye eğilmek, öğrenirken emeklemek, sorgusuz sevebilmek, hoşgörülü gülümsemek, vicdanın sesini dinlemek, alçakgönüllü olabilmek
kaliteni artırır…” Gülten Alp