Kaderin cilvesinden midir nedir bilemiyorum nedense hiçbir zaman bana çömlek dolusu altın piyangodan veya süper lotodan para çıkmıyor, nerede derdi olan var, nerede üzüleceğim bir olay var beni bulur. Ya oğlu ve gelini tarafından evden dışarı atılmış ve sabahın erken saatlerinde elektrik direğine yaslanmış, kendine uzanacak yardım elini bekleyen ağlayan bir yaşlı teyze, ya da arkadaşları, tarafından oynatılmayan ağlayan çocuk veya benzeri olaylar çıkar karşıma.
Çok şükür ki Allah’a önümüze çıkan bu üzücü olayları tren seyreder gibi seyretmiyor, görmemezlikten gelmiyor, duyarlı davranarak gerekeni yapıyorum.
Yalan dünyada neler oluyor neler. Sonu toru, topu beş metrelik bezle biten üç günlük dünya. Geçtiğimiz günlerde akşam sporundan eve gelirken her akşam saatlerinde olduğu gibi sokaktaki çocuklar yolda top oynuyorlardı. Durdum ve biraz seyrettim hatta eski bir futbolcu olarak taktik verdim. Biraz yürüyünce bizim apartmanın merdiven girişinde yedi-sekiz yaşlarında erkek çocuğunun ağladığını gördüm. Yanına giderek “Böylesine güzel bir günde arkadaşların orada top oynarlarken sen neden ağlıyorsun?" dedim. "Arkadaşlarım beni top oynatmıyorlar" dedi. Arkadaşlarının yanına giderek "Çocuklar neden arkadaşınızı top oynatmıyorsunuz?" dediğimde "Onu aramıza alınca bir taraf fazla oluyor" dediler "Bir arkadaşınız daha gelirse ikisini birlikte oynatırsanız iki tarafta eşit olur" dedim ve ağlayan çocuğu teselli ederek eve geçtim.
Eve geçtim geçmesine ama bu çocuğun ağlaması hem içimi acıttı hem de Cemal Süreyya'nın "Kimse benimle oynamıyor diye ağlayan çocuk; sen büyü hele, bak ne oyunlar oynayacaklar seninle" sözü aklıma geldi ve kendi kendime "evet çocuk hiç ağlamana gerek yok, insanların acımasız, her şeyin para, menfaat, çıkar olduğu dünyada hele sen bir büyü seninle ne oyunlar oynayacaklar dedim.
Evet, çocuk sakın ağlama ve ileride seninle oynanacak oyunlara hazır ol. Çünkü nelerle uğraştıracaklar seni, nasıl yoracaklar, arkandan ne dümenler çevirecekler, ne ihanetler edecekler, iftiralar atacaklar. Sen büyüdükçe sana oynanan oyunları görünce Allah’ım kimse benimle oynamasın diye dua edeceksin. Sil o gözyaşlarını ağlama çocuk, dünya öyle bir hal aldı ki ağlamaya değmez daha okula başlamadan arkadaşların oynamazlar seninle ama okula başlamanla birlikte Kırşehir' de her hangi bir ilkokula kayıt olduğunda zengin ve fakir çocuklarını ayrı, ayrı sınıflara koyarak başlarlar seninle oynamaya. Zengin çocuklarının sınıflarında her imkan fazlasıyla olur, fakir çocuklarının sınıfları kara düzen olur. Birde zengin çocukları için özel olarak ayarlanmış sosyete öğretmenler vardır, bu öğretmenler gökten zembille indikleri için zengin veliler tarafından özellikle istenirler. Okul idarecileri ve öğretmenleri zengin çocuklarına ses çıkaramayıp, veliler önünde el pençe dururlarken, fakir öğrencilere gelince en ufak bir olayda sinirini fakir öğrencilerden alır, fakir veliye ver yansın ederler, garibim fakir veli ellerini önüne bağlar "Hocam sen ne dersen doğrudur, haklısın, eti senin, kemiği benim” der.
Bir de babanı küçük yaşta kaybetmişsen, sahipsizsen yandın. Çünkü her zaman sen suçlusun, tüm vukuatları sen yaparsın, yapmazsın da yaparsın. Çünkü sen günah keçisi ilan edildin haberin yok. Dersine gelen her yeni öğretmenin "Baban ne iş yapıyor?” diye sormaması için dişlerini sıkarsın, ama nafile çok küçük yaşlarda öldüğünü söyleyemezsin. Ancak öğretmen sordu cevap vermek zorundasın ve babanın öldüğünü söylersin işte o an sınıfta arkadaşlarının arasında "aaa! babası ölmüüüş" diye mırıldanmalar başlar, sana acımaya çalışırlar lakin hepsi boş. Bundan sonra yandın be çocuk, nasıl olsa babasız, sahipsiz olduğunu herkes öğrendi artık gelen vurur, giden vurur, öğretmenlerin şamar oğlanına sinir alma tahtasına dönersin. Anlatamazsın kimselere derdini, okula gitmekle gitmemek arasında planlar yapmaya başlarsın, bazen de ailenin haberi olmadan kaçarsın okuldan. Seni bu hale getirirler.
Cumartesi-pazar günleri sen ayakkabı boyar evine ekmek götürmenin derdinde olursun, diğer arkadaşların güle oynaya tatil yaparlar, seni görünce sanki ayıplı bir suç işlemiş gibi “aaa bizim arkadaş ayakkabı boyacılığı yapıyor!”diye bağırırlar, aşağılamaya çalışırlar, pazartesi okula gelindiğinde öğretmen dahil herkese ilan ederler, ellerine bakarlar boyanın izi kalmış mı? diye. Ellerine dokunmazlar boya izi var diye.
Oysa senin elindeki ayakkabı boyası izinin utanılacak bir iz olmadığını, ekmek, alın teri, emek, şeref , namus, gurur olduğunu bilmezler. Onlar üç aylık yaz tatilinde baba parasıyla şehir, şehir gezerler, denize tatile giderler, sonra dershaneye giderler sen ekmek parası için, açılacak olan okulun ihtiyaçları için, eve alınacak odun - kömür parası için pazarcıların yanında çalışırsın, çaycılık yaparsın, garsonluk yaparsın, balık satarsın lakin bu bile alay konusu olur.
Yaşadıkların bunlarla da bitmez hayata daha yeni başladın, dur bakalım daha neler yaşayacaksın neler. Hayat tüm acımasızlığıyla devam ediyor. Sen büyüdükçe senin arkadaşlarında büyür, arkadaşların büyüdükçe arkandan yapılan planlarda büyür, kimse senin iyi olduğunu istemez.
İş hayatına atıldığında karşına yüz yılın en geçerli mesleği yalakalık kadrolarında çalışanlar çıkar. Bunlar ne dosttur, ne düşman sadece yalakadırlar. Bu meslek erbablarından Türkiye'de ve Kırşehir' de faaliyet gösteren özel ve resmi kurumlarda çok sayıda vardır. Sen istediğin kadar saf, temiz, dürüst ve çalışkan ol, alın teri dök hiç önemli değil, akşama kadar eline iş almayan ama yönetim kademesinden birini görünce şip, şak ayağa kalkıp, poposunu bir sağa, bir sola kıvırtarak koşup, “ buyurun efendim, tamam efendim, emriniz olur efendim, hallederim efendim, o iş benim işim, bitti bilin efendim “ diyerek jimnastik sporundaki atılabilecek tüm taklaları atıp, üst düzey yönetici gittikten sonra " aman canım, neme lazım taarruz geçti rahatımı bozmaya gerek yok, sallar başımı, alırım maaşımı benim görevim yalakalık onu da layıkıyla yerine getirdim" derler.
Kurumda aynı odada, sekiz saat birlikte çalıştığın, sohbet ettiğin, çay içtiğin, yemek yediğin sözde mesai arkadaşın, senin yüzüne güler, övgüleri dizer ama kendi menfaati ve yaranmak uğruna, bir yerlere gelebilmek için hoş görünmek uğruna seninle alakası olmayan, haberinin dahi olmadığı konularda itham ederek puan kazanmaya, şirin görünmeye çalışırlar.
Sonrada hiçbir şey yapmamış gibi seninle oturup sohbet ederler, yüzüne bakarlar. Eeee! biliyor musun ağlayan çocuk bu insanların yüzündeki insan derisi değil, camız derisidir. Çünkü bunlar utanmazlığı, arsızlığı, ahlaksızlığı ele almışlardır. Ağlayan çocuk iş hayatında şerefsizin birisi çıkıp, senin için "çok çay içiyor, çok misafirleri geliyor, misafirlerine çay ikram ediyor ve giderken kapıya kadar uğurluyor” diyen bir zat ve onun bu söyledikleriyle geldiği yere siyasilerin sayesinde hak etmeden gelen, senin tırnağın olamayacak basiretsiz bir sözde yönetici seni uyarmaya gelirse sakın şaşırma. Burası Türkiye olmayacak bir şey değil.
Ya da kader seni dertlerin içine sarmış, derdini bir Allah biliyor birde sen. Eşin ve annen aynı anda hasta vücudun bulunduğun yerde, kafan başka yerde, kafanın içi labirent gibi, nerede gezdiğini, ne yapacağını bilmiyorsun, yanından kimler geçiyor, kim neler ne yapıyor görmüyorsun, sürekli içini çekerek, dalıp gidiyorsun uzaklara. Birisi annen, birisi yârin. Çaresizlik sarmış etrafını kımıldayamıyorsun, kimse kimsenin derdini bilmez ama çalıştığın iş yerinde bulunduğu makama siyasetin cilvesiyle hak etmeden gelen sözde yöneticinin birisi seni çağırır “Yahu kardeşim sen gittiğin yerlerde sürekli içini çekiyor muşsun senin hakkında şikayet var” der.
Onu diyenin de, şikayet edenin de tuzları kuru, baba parası yemiş, baba parasıyla okumuş, her şeye baba parasıyla sahip olmuş ama sadece insan ve adam olamamış birisi ne derdin olduğunu bilmeden konuşur ama ne senin derdini bilir ne yaşadıklarını.
Bu insanlar kapağı ve kulpu olan içi boş tencere gibidirler, maalesef bu içi boş tencereler insanların kaderiyle oynarlar.
Onun için seninle oyun oynamayanlara üzülme, ağlama ve şaşırma çocuk, “Neden şaşırma” diyorum biliyor musun? Bu yazdıklarımı ben bire bir yaşadım. Yaşadıklarımı anlatıyorum sana.
Ağlayan çocuk şunu iyi bilmelisin yalakalığın, şerefsizliğin, kibrin, şişkinliğin, kendini beğenmişliğin okulu, mektebi, medresesi, üniversitesi, siyaseti yoktur o ayrı bir sanattır, dürüst, namuslu, şerefli insanların yapabileceği meslek dalı değildir. Bunlar erzak dolu gemiye önce fareler biner, erzak biten gemiden önce fareler kaçar misali her dönem iktidardan olurlar ve işlerini de çok rahat hallederler. Tıpkı bugün Kırşehir Belediyesinde geçtiğimiz dönem AKP'li olanların şimdi CHP'li veya İYİ Partili olup, işlerini yürüttükleri gibi.
Ağlayan çocuk sana bir şey söyleyeyim ama kimseler duymasın, aramızda kalsın. Kırşehir Belediyesi AKP’li belediyedeyken namaz kılıp, oruç tutanların çoğu belediye başkanlığı CHP’ye geçince namaz kılmıyorlar, oruç tutmuyorlar. Çünkü bunlar inancı olmayan, siyasi fikri olmayan, her dönemin iti, köpeği olmuş, kişiliklerini kaybetmiş, menfaat için her şeyi yapan mahlûkatlardır.
Önümüzdeki seçimlerde Kırşehir Belediye Başkanlığını başka parti kazansın, bu mahlukatlar ona göre hareket ederler, çıkarları için her renge boyanırlar, güneşin açtığı, rüzgarın estiği yere dönerler.
Bu yalakalıklar, bu planlar arkadan oynanan oyunlar, her zaman iktidardan taraf olmak sadece Kırşehir Belediyesinde değil, Kırşehir ve ülkemizde ki tüm şehirlerde ve kurumlarda mevcuttur. “Benimle kimse oynamıyor” diye ağlama çocuk. Bırak kimse seninle oynamasın, yarın büyüdüğünde seninle çok oyun oynayacaklar. Arkandan öylesine ala vere, dala vere çevirecekler ve başın dönecek, inanamayacaksın. Böyle olunca keşke kimse benimle oynamasaydı diyecek ve yazdıklarımı daha iyi anlayacaksın.
"İnsan bu birinden nur akar, birinden kir" sözündeki nur akmaz oldu, yerine akabildiğince kir akan insanlar geldi.
Yazdıklarımdan sonra artık ağlama çocuk. İnsanlar öyle bir hal aldı ki artık rakı içen de aynı, zemzem içen de aynı, hacı veya hoca sakalı uzatan da aynı, top sakalı uzatan da aynı, kot pantolon giyen de aynı şort giyen de aynı, kapalısı da aynı açığı da aynı, gazinoya giden de aynı, hacca giden de aynı kısaca yok aslında birbirlerinden farkları al birini vur ötekine işin içine para, menfaat, çıkar girdiği zaman ananın kızından, babanın oğuldan darbe yersin.
Sakın benimle kimse oynamıyor diye ağlama çocuk büyüdüğünde seninle oynanan oyunları gördüğün zaman bu kez kimse benimle oynamasın diye insanlardan kaçacaksın ve en önemlisi :
İnsanları tanıdıkça yalnızlığı seveceksin.
İnsanları tanıdıkça nankörlüğü öğreneceksin.
İnsanları tanıdıkça ihaneti öğreneceksin.
İnsanları tanıdıkça vefasızlığı öğreneceksin.
İnsanları tanıdıkça kötülüğü öğreneceksin.
İnsanları tanıdıkça tiksineceksin.
Gel sen dinle beni “Kimse benimle oynamıyor!” diye ağlama, aksine büyüdüğünde sana karşı oynanan oyunlara şimdiden hazırlıklı ol.
Hatta sana dediğim bu oyunları fazla uzağa gitmeden ağabeyin, ablan, amcan, dayın, teyzen, halan, eş, dost ve akrabaların oynarsa hiç şaşırma.