Evde oturmuşum penceremin önündeki masama. Yine yazmak istiyorum Kırşehir’in çaresizliği, değişmeyen kaderini… Hava soğuk ve karla karışık yağmur çiseliyor.

Evde oturmuşum penceremin önündeki masama.
Yine yazmak istiyorum Kırşehir’in çaresizliği, değişmeyen kaderini…
Hava soğuk ve karla karışık yağmur çiseliyor.
2017 yılının da hızla ilerlediğini görüyorum.
Düşünüyorum duygulanıyorum, elem duyuyorum, geçip giden yılları hatırladıkça…
Ne karanlık yıllardı diyorum, dışarıyı seyre dalıyorum. Müthiş soğuk ve ayaz var Kırşehir’de…
Bir zaman tünelinden geçiyorum.
Böyle havalarda hüzünlenirim oldum olası ben nedense…
Hava çok soğuk, serçeler bir o yana, bir bu yana kanat çırpıyorlar…
Gökyüzü maviler giyinmiş gibi, bulutlar akıyor.
Aklıma bir soru geldi gökyüzüne bakarken:
“Hayatın açılıp, kapanan perdelerini bilen var mı?”
Şu yalan ve boş dünyada yaşadıklarımıza bir bakın…
Devletlerin kavgası, insanların menfaat ve çıkar ilişkileri…
Siyasette akıl almaz hatalar, yanlışlar sürüp gidiyor. Siyaset tam anlamıyla ayaklar altında.
Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının kan ve gözyaşlarıyla kurduğu ve bugünlere gelen Cumhuriyetimizin içine düştüğü duruma bir bakın. Geleceğimizden korkuyorum.
Hainler güruhu PKK, IŞİD, FETÖ, daha başka bölücü şerefsizler el ele vermişler Atatürk’ün büyük Türkiye’sine saldırıyorlar, terör estiriyorlar…
Yaşananları gördükçe insan üzülmeden edemiyor. Eyvah Türkiyem, eyvah vatanım!
Kırşehir’deyim, akşamın mahmurluğu çökmek üzere, elem duyuyorum, ülkemizin geleceğinden, terör olaylarından El-Bab’da kaybettiklerimiz canlarımız, askerlerimiz canlarımızı yaktı. Daha nereye kadar gideceğiz böyle…
Farid Farjad diyor ki hepimizin anlam çıkaracağı şu manidar sözünde:
“Biraz vicdan, biraz bahar, biraz yağmur, biraz hayal, birkaç kitap çokça umut, herkese iyi gelir.”
Anlamak, doğruları yazıp, doğruları söylemek çok çok önemli. Ben kendimi öyle görüyorum.
Hayat sanki bir tiyatro sahnesi, rol yapmak zordur, hele bunu yaşamak imkânsız. Çünkü hayat tiyatro sahnesi değildir. Sadece hayatın perdeleri vardır.
Yaşadığım ve ölümüne sevdiğim ülkeme ve Kırşehir’ime üzülüyorum.
Gazi Mustafa Atatürk’ün kurduğu “ulusum” dediği, Cumhuriyet getirdiği bu güzel ülke her gününün terörle, vatan hainleriyle, Atatürk düşmanlarıyla, meczuplarla, satılmış beyinsizlerle, uğraşmaktan, şehitler vermekten artık bitap düştü!
Tamam; Türk Milleti olarak, topyekûnuz, milli iradeden yanayız. Ama içeride bir kısım soytarılar, hainler her gün terör yaşatıyorlar. Her gün istenmeyen olaylar, her gün gündem değiştiriyorlar. İnanılmaz olaylar yaşıyoruz. Bu durum bütün insanları üzüyor, geriyor!
Ya Kırşehir?
Onu sormayın gitsin!
Siyaset yapıyorlar Kırşehir’in üzerinden. Alay ediyorlar sanki Kırşehir’le, Kırşehirlerle! Bunları oy verenler kimler? Şöyle bakın bunlara. çıkar
Bense bütün olumsuzluklara kafa yoruyorum. Başkaları gibi, sahtekârlar, yalakalar, ihaleciler gibi çıkar ve menfaat peşinde koşanlar gibi olamıyorum. Karakterim olsa gerek.
Adam sen de öyle yap, kuyruk salla diyemiyorum. Ben ülkemi seviyorum. Ben Kırşehir’imi seviyorum.
Kendimi şuan sanki bir kıyı kasabasında, deniz kenarında hissediyor, dalgaları, fırtınaları seyrediyorum. Her türlü olumsuzlara rağmen mutlu olmak istiyorum.
2017 yılında ülkemiz adına Kırşehir’imiz adına umutlarımız tomurcuklanıp bize yaşama sevinci katar mı, gecenin ayazında Kırşehir bir ocak ayında, böyle bir ortamda…
Aklımda neler var, toparlayamıyorum.
Hayallerim beni yaşayacağım güzel bir Kırşehir düşlüyor.
Yıllar yılı ölümüne sevdiğim Kırşehir için neler yazdım, neler…
Hiç kimse bana bazı değerli hemşehrilerim hariç, “İyi yazmışsın, Kırşehir’in meselelerini ilgililere aktarmış, çözümlenmesini istemişsin. Seni kutluyorum. Sana teşekkür ediyorum” demediler, diyemediler nedense…
Bir teşekkür etselerdi ne olurdu?
Ne mi olurdu?
Onlar için, bir teşekküre asansörsüz onunca kata çıkardım.
Gecenin ayazında o ıssız vadide, dağlarında, ovalarında ülkemizin dört bir yanında barış ateşleri yanar mı?
Ahi kenti Kırşehir’in yaşayan gazetecisi olarak neler hayal ediyorum, neler…
Sevdalar çoğalır, hüzünler biter mi bilemiyorum?
Şair Orhan Veli’nin nasırdan çektiği kadar, biz Kırşehirliler de siyasetten, siyasetçiden çektiğimiz kadar kimseden çekmedik ne yazık ki!..
Neler çektik neler…
Siyasette hiçbir zaman kazanamadık.
Yıldızlara bakamadık, sevmedik, sevemedik nedense.
Bir Kayserili gibi, bir Nevşehirli gibi olamadık. Bir kuru inat uğruna siyasette yol değiştirdik.
Hatırlayınız inadına CHP’liydiler, sosyal demokrattılar, öyle gözüküyorlardı. Dün atıp tuttukları sağ partiye gittiler ailece. İktidar partisine katıldılar ailece çıkarları için. Çıkar ve menfaatin gözü kör olsun!..
“İnsan yaşlandıkça anlıyor ki; kendi kayığını kendin çekmezsen bir yerlere” gidemiyorsun diye Katarına Hepburn haklı değil mi?
İşte böyledir, böyle bir kış günü anılarla baş başa kalırsın benim gibi
Kendi kendine sorarsın!
Hayat nedir?
Sevdim Kerim’in Aslı’yı sevdiği kadar.
Çalıştım gücümün yettiği kadar…
Kurtaramadım seni tek başıma…
Affet beni Kırşehir…
Affet bizi Kırşehir…