Zaman, zaman gazetemiz “Kırşehir Çiğdem“in bana ait köşesinde Kırşehir olarak siyasetçiden ve siyasetten çok acı çektiğimizi bunda da 1954 yılında Kırşehir’in ilçe yapılmasından tutun, devletin hiçbir yatırım yapmaması, yıllar sonra yapılan Petlas Lastik Fabrikası’nın önce kapatılma kararı, ardından özelleştirme kararının alınması, Şeker Fabrikası’nın özelleştirilmesi ile okullar ve kamu binalarının yıkılarak yenisinin yapılmasının hizmet olarak gösterilmesi gibi benzeri gelişmeler dışında Kırşehir’e hizmet adına bir şeyler yapılmaması benim ne kadar haklı olduğumu göstermektedir.  
Yıllardır Kırşehir’de Ahilik kutlamalarına siyasetin karıştırıldığını, siyasilerin Ahilik Haftası’nda Kırşehir’e gelerek şov yaptıklarını, hangi parti iktidardaysa onların bayrak ve flamalarının meydanlarda dalgalandırdıklarını ve gövde gösterisi yaptıklarından şikâyetçi olmamız benim ne kadar haklı olduğumu göstermektedir.   
Kırşehir’in kaderinden midir, nedir bilemiyorum. Kırşehir’le ilgili bir program yapılsa mutlaka o program amacı dışına çıkartılarak araya illa ki bir siyaset sokuluyor.  
Geçtiğimiz Pazar günü Halk TV’de Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş ve Çekiç Ali için ozanları anma programı yapılıyor hepimiz televizyon başında ilgiyle izliyoruz. Program akışı çok güzel gidiyor derken birden çok üzücü bir şey oldu ve araya Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının fotoğraflarını girdirerek onlar için bestelenmiş 6 Mayıs Ağıtı sanatçı Hüseyin Turan tarafından seslendirilmeye başlandı. O anda adeta şok oldum, programın güzelliği, izlenirliği kalmadı. 
Kendi kendime “Ne oluyor böyle Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının bizim ozanlarla alakası nedir, hiç oldu mu? Güzelim programın içine ettiler” dedim. Tabi ki sosyal medyada oldukça fazla tepkiler olmaya başladı. Telefonu elime alarak konu hakkında bilgiler aldım, bu bölümün programla hiç alakası olmadığını yayın akışına aykırı olduğunu, abdalların siyasete alet edildiğini, burada en büyük zararı Kırşehir’in gördüğünü söyledim.  
Burada memnuniyet verici olay ise programın bu bölümünden Kırşehir Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu’nun haberinin olmaması ve program yönetmeni ile sunucunun keyfi olarak birlikte düzenledikleri bölüm olduğunu öğrenmem oldu.  
Hangi kurum ve kuruluş olursa olsun, kim olursa olsun programın bu bölümüne tepki göstermekte haklı olduğu gibi sessiz kalmakta kabul edilebilir bir durum olamazdı. Duyarlı ve sorumlu herkes seviyeli şekilde tepkilerini ortaya koydular.  
Oysa Kırşehir Abdallarıyla ilgili bu program yapılırken hiç alakası olmayan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının araya sokulması yerine programa Muharrem Ertaş’ın, Neşet Ertaş’ın ve Çekiç Ali’nin yakınları davet edilerek sorunları, sıkıntıları dinlense ve ilgililere duyurulsa daha iyi olurdu. Çünkü bu abdallarımızın çok büyük geçim sıkıntısı var. Zaten salonların çokluğu işlerini engelledi birde malum korona yüzünden düğünlerde yapılmayınca bu sene tamamen geçim sıkıntısı içerisine girdiler bunların sorunları konuşularak ilgili makamlara iletilse abdallarımız adına daha iyi olurdu. Zira programda göklere çıkartılan Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş ve Çekiç Ali’nin yaşadıkları dönemlerde nasıl bir çileli hayat yaşadıklarını ve yakınlarının halen zor şartlarda olduklarını biliyoruz. Bu programın tepki çeken kısmında abdallarımızla sohbet edilebilirdi.   
Çünkü bizim abdallarımız iş istiyor, aş istiyor, sorunlarının bitmesini istiyor. Zira onların siyasetle işi olmaz. Çünkü bizim abdallarımız saf, temiz, insanlar olduğu kadar dertli insanlardır, hepsinin ayrı,  ayrı derdi vardır. Kiminin aşı yok, kiminin işi yok, kiminin kömürü yok. En önemlisi program yapıp siyasete alet ettiğimiz abdallarımızın elinden tutan yok.  Onun içinde çareyi sazın teline vurarak türkü söyleyip oynayarak, bozlak söyleyip ağlayarak dertlerini içlerine atmaktadırlar.  Neşet Ertaş boşuna söylememiş “ Biz çekmediğimiz derdin türküsünü yazmayız gardas“ diye.   
Sakın birileri beni yanlış anlamasınlar. Deniz Gezmiş ve arkadaşları için program yapılmasına karşı değilim Halk TV ‘de onlar için bir başka günde program yapabilir, istediğiniz gibi konuşabilirsiniz, araya da bizim abdalları almayabilirsiniz ona da  kimseler  bir şey demez.  Yeter ki siyasetle alakası olmayan programlarda siyaset yapmayın, abdalları siyasete alet etmeyin. Mümkünse onların dertlerine çare olmaya çalışın.  
İnanın ne yaptığı ne ettiği belli olmayan bir toplum olduk siyaset uğruna yapmadığımız kalmadı. Adeta “Bindik alamete gidiyoruz kıyamete.”  
Bindik alamete gidiyoruz kıyamete dedim yıllar önce bizzat şahit olduğum ve unutamadığım bir anım geldi aklıma.  
Rahmetli annem Ankara’ da ameliyat olmuştu. Onun ziyaretine gitmek için Aşıkpaşa Türbesi’nin önüne gittim ve ilk duran otobüse bineyim dedim. Neyse ki Kayseri Kent firması geldi. Lakin gelen otobüs iki katlıydı. Ben ve bekleyenler bindik bir de yanımızda yaşlı amca vardı. Muavin bizi üst kata çıkardı yaşlı amcayla beni en öne oturttu.   
Yaşlı amcanın o ana kadar iki katlı otobüsü hiç görmediği ve hiç binmediği hareketlerinden belliydi. Büyük bir telaş ve şaşkınlık içerisindeydi. Otobüs şoförünün alt katta olduğunu bilmiyordu. Yaşlı amca otobüsün ikinci katının önünde oturduğu için sürekli   geriye, sağa, sola dönüp, bakıyordu gerçekten büyük şaşkınlık içerisindeydi. 
Bu sırada yaşlı amcaya “İyi yolculuklar amca. Yolculuk nereye?” dedim.  Bu sorum karşısında yaşlı amca bana dönerek  “Aman yeğenim hacısını, hocasını karıştırma, sessiz ol, görmüyor musun ? Otobüsün ne fireni var, ne dümeni, ne şoförü var, ne muavini, otobüs kendi kendine gidiyor yeğenim. Hiç sesini çıkarma! Bindik alamete, gidiyoruz kıyamete yavrum! Allah muhafaza bir kaza yaparız yoksa…” demişti.  
İşte bütün mesele burada ülke olarak her konuda “bindik alamete, gidiyoruz kıyamete.”  
Allah sonumuzu hayra getire…