Çeviri: Recep YILMAZ
Abdallar tarihsel olarak Oğuzlara ve Türkmenlere mensup olup mistik bir inanç grubu olarak nitelendirilir. Abdal ismi ‘derviş’ anlayışı olarak değerlendirilir ve hayatın mütevazı bir tarafını belirtir.
12. yüzyıl boyunca, Abdal aşireti, günümüzde İran ve Türkmenistan sınırlarında kalan Horasan’dan gelerek Anadolu’da iskân edildiler. Ve sonra Alevi-Bektaşi inancıyla ilişkili oldular. Hacı Bektaş Veli (13.yy) ve Pir Sultan Abdal (16.yy) üslubundan izler taşırlar.
Hem tarihsel olarak hem de şuan olduğu gibi, müzisyenlerin ve özellikle çalgıcıların görevini icra etmişlerdir. Eski zamanlarda da ozan veya halk ozanı olarak bilinirlerdi.
Müzisyenliğin yanı sıra abdallar mesela çadır yapımı gibi başka meslekler de icra ettiler. Son zamanlarda, başka birçok mesleği benimsediler ve diğer gelir kaynaklarıyla müzisyenliği birleştirdiler.
Sosyal görevleri düğün veya sünnet gibi ortamlarda yerel müziği icra etmektir. Bunu icra etmek için de abdallar devamlı farklı yerlere giderler ve gittikleri bu yerlerin müzik tarzı da genellikle benzerdir. En yaygın çalgıları bağlama ve davul-zurnadır ama buna karşın başka çalgılar da belirli bölgelerde çalınır.
Kırşehir yöresi abdal kültürünün özü olarak dikkate alınabilir ama bu topluluk İç Anadolu ve güneyde yoğunlaşsa da Türkiye’nin her yanında bulunabilir. Sadece Karadeniz bölgesinde bulunmazlar. Türkiye’nin farklı bölgelerinde ki abdallar hâlâ aile bağlarıyla dikkate alınırlar.
20. yüzyılın ortalarında köylerden şehirlere doğru büyük ölçekli bir göç gerçekleşmiştir, konar-göçer iken merkezi yerlere yerleşmek zorunda kalmışlardır. Osmanlı’da beş yüz yıl boyunca söz sahibi olan Aleviler daha sonra ikincil bir konuma gelirler ve geleneksel İslam’da ki müziğin bu ‘şüpheli’ (yarı-yasak) durumu da abdalların daha önemsiz ikinci derece bir sosyal konuma gelmelerine yol açar.
Abdallar çoğu kez benzer durumlara ve mesleklere sahip oldukları çingenelerle hatalı bir biçimde karıştırılırlardı. Buna karşın bu etnik grupların her ikisinin de tarihi ayrıntılıdır ve farklı geçmişleriyle farklı göç dalgaları olduğundan dolayı birbirinden ayırt edilmelidirler.
Abdal ve âşık arasındaki fark ise, ayrı ayrı yeteneklerin kazanıldığı ve aktarıldığı tarzlarıyla ilgilidir. Abdallık babadan oğula geçer ve abdallar doğası gereği sahip oldukları müzik yetenekleriyle dikkate alınırlar. Âşıklık ise kalıtımsal yetenekten bağımsız olarak özel bir antrenman ve rastgele bir buluş içerir. Abdallar aile içinde yetişirken, âşıklar bir hoca tarafından eğitilirler. Abdallar genelde doğaçlama yapmazlar, hazır şiiri ve müziği icra ederler. Anında doğaçlama icrası âşıklığın merkezi bir özelliğidir.
Kırşehir’de bununla birlikte, abdallar yeni müzik ürünleri ortaya koymakta da aktif rol oynarlar. Âşıklarda olduğu gibi abdalların da sosyal görevi günümüzde değişiyor. Kırşehir ve Kaman’da ki abdallar resmi makamlarca dikkate alınıyorlar ve resmi sanatçı unvanı kazanıyorlar. Ulusal ve yerel festivallerde yer alıyorlar ve ulusal kanallarda yayına çıkıyorlar.
Kırşehir’de abdal geleneğinin en ünlü temsilcileri Muharrem Ertaş ve oğlu Neşet Ertaş’tır. Her ikisi de bozlak türünün eşsiz ustaları olarak kabul görür. Özgün abdal ağzıyla icra edilen ve bağlamanın da eşlik ettiği bozlak; imkânsız aşk veya başka talihsiz olayların olduğu güçlü duygusal bir figandır.
Muharrem Ertaş’ın müziği küreselleşme öncesi döneme ait ve mevcut geleneğin bir devamı iken, Neşet Ertaş’ın müziği farklı bir zamanın ürünüdür. Neşet Ertaş oluşturulmuş bir yeniliğe göre geleneği modernleştirdi ama güçlendirilmiş saz sesine bağlı olarak otantik ve duygusal bir dili temel almıştır. Baba ve oğulun her ikisi de aşırı derecede üretkendir.
Neşet Ertaş hemen hemen 30 yıl Köln’de yaşadı ve çoğunlukla gurbeti tema alan sayısız türkü ve albüm üretti. Kişisel olarak tanınmanın yanı sıra çok büyük bir şöhret elde etti ve Türkiye’nin en sevilen çağdaş halk ozanı haline geldi. Türkiye’de ve uluslararası alanda çeşitli ödüller ve plaketler aldı. Devlet sanatçılığı unvanını reddedip halkın ozanı olarak kendini tanımladı ve yetkililere karşı kendine has bir üslup takındı.
*Dr. Liselotte SELS’ e (Belçika Ghent Üniversitesi) ait “Türkü ve Halay” adlı araştırma kitabından çevrilmiş bir bölümdür.
Not: Belçika’da Kırşehir müziği ve türkü üzerine doktora çalışması yaparak bu kitabı yayınlayan Liselotte Sels’e teşekkürler.
Muhabir: TE Bilişim