Gazete, tarih boyunca önemli görevler üstlenmiştir. Tekçi düşünceleri yaymayı amaçlamış olan gazeteler, bir siyasal partinin, bir grubun, bir liderin, bir diktatörün emrinde çalışmışlardır. Sınırları belli olan öğretiyi veya öğretileri yaymayı, bunları benimsetmeyi ilke edinmişlerdir. Kralı övmek dışında hiçbir işlevi olmayan “mevkuteler” de vardı.
Osmanlı Padişahları gazete övgüsünden yoksundular. Çünkü Osmanlı’da gazete, batış yıllarına rastlamaktadır. Bu nedenle Osmanlı yönetimi, kendi övgüsünün yanında bulunan gazeteciliği geliştirmeye fırsat bulamadan batmıştı. Şinasi’nin, Nâmık Kemal’in geliştirdiği gazetecilik Osmanlı Sistemini eleştiriyordu.
Zaman zaman onunla birleşiyordu. Ama Saray a karşı olan gazeteciliğe karşı, bir saray gazeteciliği geliştirilmemişti. Sansürle yetiniliyordu. Nâmık Kemale göre “gazete, vatanı, bir meclis-i ülfet haline getirir.” Yani yurdun huzurunu, güvenini sağlar, insanları birbirine yaklaştırır. (1) 
Bu doğrultuda öncü bir kişilik olarak gördüğü Şinasi’yi de “neşriyatın mucidi”, “lisan-ı edebin müceddidi” sayar. (2)
Türk düşüncesinde gazete, çok yoğun görevler almıştır. Bunları şu şekilde sıralamak mümkün:
1. Meşruti yönetimin gelmesi için mücadele,
2. Halkın aydınlatılması,
3. Yurt sevgisinin, özgürlüğün, eşitliğin, adaletin, demokrasinin, insan haklarının yayılması,
4. Edebî türlerin kökleşmesi ve yaygınlaşması. Roman, makale, deneme, fıkra, söyleşi, eleştiri, tiyatro, tarih... türlerinin halka maledilmesi. 
Tabii halka maletmek de kolay değil. Çünkü halkın % 98’i okuma-yazma dahi bilmiyor. Halk aydınlandıkça, gazetenin de işlevi artmaktadır. Bu durumda tek çare basını susturmaktır. Diktatörler, tekçi (monist) yönetim taraftarları bu yola başvurmuşlardır. Oysaki önemli olan susturmak değil, basın özgürlüğünden yararlanarak, adalete, demokrasiye, özgür düşünceye dayanan erdemli bir yönetim kurmaktır.
Demokratik siyasî hayatta basın, dördüncü kuvvet olarak bilinir Güçler ayrılığı ilkesine göre yasama, yürütme, yargı kendi alanlarında, kendi doğrultularında özgürdür. Bu üç kuvvet birbirine yaklaşsa da birbirini tamamlasa da birer otorite olarak birbirlerinin iradesine karışmazlar. (3) Ancak tümünün üstünde hukuk devletinin ilkesi vardır.
Dördüncü güç, basındır. Bu nedenle Napoleon diyor ki “üç gazete, beni yüz sancaktan daha çok korkutur.” 
Kamuoyu oluşturmada, kamuyu etkilemede ve aydınlatmada, hele hele diktatörlüklerin sarsılmasında gazete kuşku yok ki çok büyük bir etkileme alanına sahiptir. “Basın özgürlüğü, öteki özgürlüklerin emniyet supabıdır; diktatör hükümetlerden başka hiçbir kuvvet onu susturamaz.”
Caryle’in şu sözü de bunu doğrulamaktadır:
“Burke. Millet Meclisinde üç tane parti olduğunu söyledi: Ama yukarıda basın balkonunda, onlardan daha önemli dördüncü bir parti var.” (4)
Napolyon’a göre gazete hükümetin sesidir, Atatürk’e göre de milletin sesidir.(5)
Hayatını demokrasinin kurulması ve yerleşmesi, gelişmesi için harcamış olan Atatürk’ün “basın milletin müşterek sesidir” demesi ve bunu gerçekleştirme yolunu açması bu alanda da bir devrimdir. 
Türk basını Atatürk’ün kurduğu rönesansçı Cumhuriyet temelleri üzerinde ilerlemektedir. Aydınlanma devrimimiz, basını da demokrasiyi de birlikte ilerletmektedir. Basın özgürlüğü, elbette bir başıboşluk, yasa tanımazlık, yıkıcılık demek değildir. Basın özgürlüğü, tüm özgürlüklerin kaynağıdır. O halde bu özgürlüğün büyük bir dikkatle, sorumluluk duygusuyla, ölçüsüyle kullanılması gerekir. Günümüzde basın, diğer iletişim araçlarını (*) görsel kavramları da içine alarak MEDYA adını almıştır. 
Yazılı ve görsel basın, gerçekten de dördüncü kuvvet ise, bu dördüncü kuvvet olmanın sorumluluğunu benimsemelidir. Büyük görevleri de sorumluluğu da büyüktür. Büyük görevler, bavağı pespaye, yıkıcı parçalayıcı, tahrip edici bir yöntemle sürdürülmemelidir. Hukuk devleti, sınırsız bir özgürlük anlayışı değildir. Aslında demokrasilerde hiçbir güç, sınırsız özgürlüğe sahip değildir. Günümüz bilgisayar çağında, bilgi ve bilim dünyasının, siyasetin oluşturduğu internet bilgi ağının oluştuğu bir dönemde MEDYA, kuvvetler üstü bir kurum durumuna gelmiştir. Artık dördüncü kuvvet değil, kuvvetlerin üstünde bir kuvvettir. Böylesine büyük bir kuvvetin sorumluğu da büyüktür. Bu durum karşısında fırsat düşkünü, talancı, promosyoncu gazetecilik yerine, gerçek gazetecilik ve gerçek, televizyonculuk ön plâna çıkmalıdır. 
"Gazeteci, yalnız gazetecilikle meşgul olan, uyanık bulunduğu her dakikasını bu mesleğe hasreden, yalnız bu meslek sayesinde geçinen ve yaşayan adamdır. İhtisas işidir gazetecilik. Avukatlık, doktorluk, mimarlık, mühendislik, öğretmenlik, tacirlik gibi bir meslek ve uğraşı dalıdır. Sabahleyin avukatlık yapıp, öğleden sonra özel ders veren ve akşam da gazete yönetim evine koşana, gazeteci denemez. Hiçbir iyi gazeteci mesleğinde bu şekilde ikiye, üçe bölünerek başarılı olamaz. (6)
Ortak bir terimle “MEDYA”nın amacı, ulusal-toplumsal-evrensel konularda, okuyucuyu, izleyiciyi aydınlatmaktır. Bilim ve bilgi ile donatmaktır. Tabi bu uzmanlık derecesinde değil. Dil-bilim, edebiyat, sanat, tiyatro, politika, sosyal olaylar, adlî gözlemler, sınai ve ticarî... konularda çok boyutlu olan insana hitap etmeyi bilmektir medyanın amacı. 
Gazete koleksiyonlarına bakınız. Bugün için belki ilginizi çekmez ama aradan on-on beş yıl geçince her biri bir tarih belgesi oluyor. Günümüzün tarihi, geçmişin mirası, geleceğin aynasıdır. On dokuzuncu yüzyılın gazeteleri, birer tarih belgesidir. Yirminci yüz yılın gazeteleri de kendi yüzyıllarının belgeleri olacaklardır. Böylesine ciddi bir mesleğin mensupları neden birbirlerine hakaret ederek günlerini geçirirler bir türlü anlayamam! Kalemlerine de, mürekkeplerine de, daktilolarının şeritlerine de, şeritlerdeki mürekkeplere de, gazetelerdeki yerlerine de yazık! Kutsal yazı, hakarete vasıta olmamalı. Yazı, yüksek idealler için bulunmuştur. Erdem için, huzur için, güven için, yapma ve yaratma için.
Yıllardır severek azılar yazdığım gazetemiz “Kırşehir Çiğdem” bugün 45. Yılını kutluyor. 45 yıldır Kırşehir’e hizmetin yanında, hür, demokrat olarak hiçbir siyasi görüşün tutsağı olmadan, her görüşe saygılı olarak işlevini yapmaktadır. Taraf olduğu dünya görüşü: Laik, demokratik, hukuk devletidir. İnsan hakları sözleşmesidir. Türk tarihinin, Atatürk Cumhuriyeti’nin rasyonel değerleridir. 
Bu vesile ile Kırşehir’in en uzun soluklu, en eski gazetesi olan “Kırşehir Çiğdem”e nice başarılı yıllar diliyorum. 
(x)Yazarın Edebiyat Penceresi adlı eserinden.
1)Nâmık Kemal, Hz. Hikmet Dizdaroğlu, 1995, s. 22
2)Nâmık Kemal, AGY.
3)George Mason,Büyük Sözler. Hz. Ülkü Tamer, 1960, s. 26.
4)Caryle,Büyük Sözler,Hz.Ülkü Tamer,1960.
5)Cevat Fehmi Başkut,Gazetecilik Dersleri,1967,s.7.
6)Cevat Fehmi Başkut,AGY.