Bugün kahraman ordumuzun gücünü ve zaferini tüm dünyaya ilân ettiği Büyük Taarruzla ulaştığı zaferin 95. yıl dönümünü kutlamanın onurunu yaşıyoruz.

Bugün kahraman ordumuzun gücünü ve zaferini tüm dünyaya ilân ettiği Büyük Taarruzla ulaştığı zaferin 95. yıl dönümünü kutlamanın onurunu yaşıyoruz. Atalarımız bu toprakları canlarıyla, kanlarıyla vatan yapmışlar ve vatanın her karış toprağı için kadını erkeği, genci yaşlısı,doğulusu batılısı demeden omuz omuza vererek savaşmış, özgürlüğümüz için hayatlarını ortaya koymuşlardır.
Bu günü bize bağışlayanların ruhları şad olsun. Ayrıca Kırşehir Belediyesi Belediye Kavşağı’ndaki Atatürk Heykeli’ni Cacabey Meydanı’na taşıdı. İlk kez 30 Ağustos kutlamaları burada yapıldı. Emeği geçen Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci’yi kutluyorum. Heykelin yeni yeri Kırşehir’e yakıştı.
Ayaklarında ki çarıkları yiyerek, ekmek yerine otları kavurarak yiyerek, üzerlerin de yırtık elbise, ellerinde çalışmayan paslı silahlarla canını hiçe sayarak bize bu güzel yurdu bırakan, hayatımızın idamesi için ölümü hiçe sayan insanlarımızın ruhları şad olsun.
Bu dileklerle birlikte; Hepimizin 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI kutlu olsun.
EKMEK KAVGASI
Bugün siz “Kırşehir Çiğdem” okurlarıma ekmek kavgası ile ilgili yazımı aktarıyorum. Belki sizleri eskilere götürürken, anılarınızı tazeleyeceğimi düşünüyorum.
Andız Bekir, kendisini iyi koruyamadığı için paçavra hastalığına yakalandı. Ağzı ve burnundan sürekli salya sümük akıyordu. Algın Hasan'ın yanına vardı. Biraz meşe yaprağı alıp, onu kaynatarak suyunu içecek, böylece hastalığı başından defedecekti.
Algın Hasan, kartaloştu. Bilmediği hiçbir konu yoktu. Bekir'i görünce larpadak ayağa kalktı. Hasan'ın fazla yemeden olsa gerek karnı dışarı doğru çıkıktı.
Bekir, isteklerini sıraladı. Durmadan, ara vermeden ha bire konuşuyordu. Hasan, dudak büktü. Acırga yemiş gibi yüzünü ekşitti. Başladı rastgele konuşmaya. Boş atıyordu. Bekir, Algın'ın boş attığını görünce, zihin dünyası tehlikeli bu adamın bir faydasının olmayacağını anladı. Evine döndü.
Halbuki eşi Nazife kadın, Algın Hasan'ın cafcaflı, şatafatlı, gösterişli sözlerine kanmamasını defalarca söylemiş, düşüncelerini bir türlü anlatamamıştı.
Bekir, burnundaki akıntıyı kollarına silerek içeri girdi. Eşi Nazife endam aynasına bakar gibi yüzüne bakıyordu. Bekir gözlerini kaçırdı. Sürekli utanarak boyun kaşıyordu. Bekir'in başına taş gelmiş, pişman olmuştu, ama yapılacak bir işlem yoktu.
Ortalığı velveleye vermeye gerek yoktu. İçeri girdi. Kullanılmaktan çürük sakıza dönmüş çul minderin üzerine uzandı. Biraz şekerleme yaptı. Yeni uyanmıştı ki kusmaya başladı. Çok fena olarak içi dışına çıktı. Bekir’in o anda cebinde ekmek alacak parası yoktu. Eşi Nazife, Kırtıl Hüseyin'in ayağına kapandı. Yaltaklandı. Nasır olmuş ellerini öpüyordu. Elinde yılışık, yüzsüz de olsa bir herifi vardı. Kırtıl Hüseyin; balaban yapılı, pala bıyıklı, omuzları geniş, patlak gözlü, ensesi pek kalın bir adamdı. Hafifçe bıyık büktü. İçeriden gülünç giyimli, zibidi yapılı birkaç genç çıktı. Bu gençler Kırtıl Hüseyin'in arpaladığı kişilerdi.
Biraz gerideki odadan da ağırayak bir gelin çıktı. Arkasında bir pisik yalanarak gelinin elindeki yiyecekleri yemek için fırsat kolluyordu. Nazife kadın, Kırtıl Hüseyin'in fasarya sözlerini dinledikten sonra lohusa humması yaşamışa döndü. Ağzına ayar çekerek evlerine geldi. Kırtıl Hüseyin'in bıkkınlık veren kibrini gördükten sonra ırgat pazarından gelmiş gibi oldu. Bu bıyığı balta kesmeyen zorba herifin kapısına niçin gittiğini bir türlü kabullenemiyordu. Kırtıl Hüseyin saygısızca gerile gerile oturmuş, kadının bütün saygınlığını ayakaltına almıştı.
Kadın dışarıdaki taşın üzerinde biraz oturduktan sonra içeri girdi. Eşi Andız Bekir içerisine kor parçası düşmüş gibi ateşlere yanıyordu.
Kırtıl Hüseyin, Nazife kadını aşağısımış, çok acı çektirerek içinin yanmasına sebep olmuştu. Nazife buram buram terleyerek içeri girdi. Derin bir nefes aldı. Andız Bekir'in yüzüne baktı. Bekir, utancından gözlerini kaçırıyordu. Algın Hasan, Kırtıl Hüseyin, o köyde artık atlarını rahat oynatıyorlardı. Gözüne kestirdiği şahısların ayaklarına çelme takıyorlar, geçimlerini o şekilde sağlıyorlardı.
Yapılan hareketleri gördükten sonra Nazife kadın, iyice azgınlaşarak söz dinlemez hale geldi. Gemi azıya aldı. Bir ara eşi Andız Bekir ile bağrışma derecesini geçmeyen ağız dalaşına başladılar. Nazife artık buralarda durmak istemiyordu. Nazife kadının düşüncesi bulundukları yerden uzaklaşırlarsa kimseye muhtaç olmayacaklar, katmerli kazanç sağlayarak aşığı çift oturtacaklardı.
Andız Bekir, Nazife kadının gıcırtılı kelamlarına inanarak neyi var, neyi yok orada bırakarak, dalına bir heybe aldı. Eşeğinin palanını taktı. Nazife'yi bindirerek yollara koyuldu. Saatleri yoktu. Sabah çıktıkları halde güneş batarken bir köye vardılar. O köyde çalışacaklar, yokluğu kapıdan defedeceklerdi. Köyün ilk girişinde bir evin kapısını çaldılar. Avlu içerisinde yatan kocaman haltalı bir köpek bu gelen yabancıların üzerine doğru seğirtti. Haltalı köpek nedendir bilinmez Andız Bekir ile eşi Nazife kadını bırakarak, üzerinde palan bulunan hayvana saldırdı. O kocaman dişlerini hayvanın kaba etlerine geçirdi. Hayvan can acısı ile anırıyordu.
Odasında rahat bir uykuya dalan Hamıhlı Osman gürültü ile uyandı. Halbuki yeni akşam olmuştu. Hamıhlı iki avradının yaptığı höşmerim ile balbalı pekmezine döşenmiş, oracıkta yal bastı olmuştu. Kadınlar sürekli birbirleri ile itişip kakıştıklarından Hamıhlı Osman'ın bağırmalarına kulak tıkıyorlardı.
Hamıhlı eşeğe saldıran köpeğe birkaç çırpıştırdıktan sonra misafirlerini içeri aldı. Kadınlara avazının çıktığı kadar bağırarak acele gelmelerini istedi. Kadınlar içeriye girdiklerinde taaccüp ettiler. Bu çulsuz herif ile kadın da kimdi? Fıkırdaşarak gülüşmeye başladılar. Dangul dungul hareketleri kaba kadınlardan bir tanesi üstü başı perişan, giyeceği olmayan bu insanlara acır gibi gözüküyordu. İçerdeki kumasını çağırdı. Kumasının aksiliği depreşti. Tuturağı tuttu. Bir türlü gelmek istemiyordu.
Kadın, eşi Hamıhlı Osman'ın bazı zamanlarda yoldan geçen insanları çevirerek misafir edip, sonrada çeşitli deyyusluklara başvurduğunu biliyordu. Onun için Hamıhlı'nın hilesine çarpılıp, dolabına uğramak istemiyordu.
Halbuki Hamıhlı, çoğu zaman eşi ve yakını kadınların namus dışı davranışlarına göz yummuş, sürekli deyyusluk yapmıştı. Yakın komşuları Hamıhlı'dan bıkıp usanarak sürekli yaka silkerdi. Bu deyyus adam mahallenin yüz karası idi. Sürekli utanç verici işlerle uğraşırdı.
Andız Bekir ve avradı Nazife, nereden bilirdi bu adamın soysuzluk yaptığını! Dara boğulduklarından Hamıhlı'nın çalısına sinmişlerdi.
Öğle saati yaklaşmıştı. İçeriden kaynana zırıltısını andıran sesler geliyordu. Kadınlardan iyi görmeyen, tebeşire peynir bakışlı olanı bu sapı silik herifin yaptıklarını anlatmak için avazının çıktığı kadar bağırıyordu. Bir baş soğan bir kazanı kokutur. İşte Hamıhlı Osman'da o bölgeyi kokutmuş, her ne söylerse eşlerinden birisi söylemekte olduğu sözü bitirmesine fırsat vermeden sözü ağzında bırakıyordu.
Tebeşire peynir bakışlı avradın kalın bağırsaklarında bir sancı başladı. Sürekli buruntu içerisinde idi. Nazife kadına yaklaştı. Çimdikliyordu. Bu çirkef herif nasıl bir oyuna getirdi ise, kendisini de aldatarak ayırtmıştı. Yavaşça fısıldayarak Nazife'nin kulağına bir şey söyledi. Sonra da oradan def olup gitti.
Nazife kadın, bu kulak azabı sözleri duyduktan sonra öfke nöbetine tutuldu. Nazife, yoksulluğu çok çekmişti. Ancak şimdiye kadar hiç edep dışı davranışlarda bulunmamıştı. Tebeşire peynir bakışlı avradın sözlerinden sonra Nazife’nin çok korkarak canı başına sıçradı.
Cinleri başına çıkan Nazife, Andız Bekir'e neler demedi ki... Bekir ne diyeceğini şaşırıp, birbirini tutmaz sözler söyleyerek hık mık ediyordu. Bu davranışları düzensiz zırtapoz Hamıhlı'dan nasıl kurtulacaklarının yollarını aramaya başladılar.
Ne için geldiğini anlamadıkları köy bekçisi Bilal Çavuş birden bire zıppadak içeri girdi. Her nedense köy bekçiliği yapmasına rağmen bu adamın sözü geçer, düdüğü öterdi. Yüze bakılmayacak kadar çirkin ve sevimsiz gudubet adamın yüzüne baktı. Bu pasaklı herifin ne düzenbazlıklar çevirdiğini biliyordu. Hamıhlı'ya yaklaştı. Hamıhlı, aşırı heyecandan dokuz doğuruyordu. Heyecandan renkten renge giriyor, kızarıp bozarıyordu. Sürekli kıtır atıyordu. Bilal Çavuş, Hamıhlı'nın bu zırva sözlerine hiç inanmadı.
Hamıhlı'nın kollarını geriye doğru yerinden çıkaracak gibi kanırmaya başladı. Derin ses çıkartarak böğürtüyordu. Bir yandan da ağzından geleni söyleyerek esip savuruyordu.
İçerisinde her türlü fenalık bulunan, karışık insan niteliğindeki Hamıhlı, fakir ve yoksul gördüğü kişilere karşı sürekli şirretleşmişti. Şimdi yine hesapsız harcama yaparak bol doğruyordu. Ama bu sefer eski yaptıklarının cezasını çekerek zebella yapılı Bilal Çavuş'un eline düşmüştü.
Bilal Çavuş, o yörede hatırı sayılır, insanlar canını malını ve her şeyini korkmadan emanet ederlerdi.
Hamıhlı, maskaralaşıp, soytarılaşmıştı. Artık sırt kaşıyıp, ense sıvazlıyordu. Zihin dünyası tehlikeli adam emeline ulaşmadan Bilal Çavuş, çalapaça yürüterek, eşek dikenlerinin arasında insanların huzuruna çıkardı.
Hamıhlı, hamam soygununa dönmüştü. Evinde bulunan tebeşire peynir bakışlı avradı ile kuması Bilal Çavuş'a yaltaklanarak, bu ayıbı fazla kara yüzlü adamın ceza alması için nereye gitmesi gerekiyorsa oraya gitmeleri için yalvarıyorlardı.
Bayır turpu gibi kaba ve terbiyesiz adam ortalıkta avara kasnak gibi dönüyordu. Bu halisü kalp insanlara bir ekmek yedirip karşılığında edep dışı davranışlar yapan Hamıhlı, çayır görmüş sıpa gibi davranmasının cezasını çekmeye gitti. Bu kan emen hortlak herif acırga yemişe döndü. Hamıhlı cezasını bulmuştu. Ancak yüzünde çiçek bozuğu olan Andız Bekir, hâlâ boş atıyordu. Nazife kadın ağzına uygun yar bulamamıştı.
Döndü dolaştı kendi isteği ile terk ettiği köyüne geri geldi. Ellerin memleketinde vampir çoktu. Çalıştırıyorlar, ama kanlarını da emiyorlardı. Bacağına bir şalvar çekti. Kadınlarla birlikte traktörün römorkuna bindi topluca zeyrek biçmeye gittiler. Yanındaki ırgatlarla birlikte zeyrek biçerken kuşluk vakti gelmişti. Uzaklardan bir at arabası gözüktü. Adam atlarını tarlaya doğru ılgara sürüyordu. Irgatlar acıkmıştı. Onlara yiyeceklerini zamanında vermeli idi.
Kuyrukları bağlanmış atlar ne kadar hızlı geldilerse sırtlarından ter akıyordu. Nazife kadın istemeyerekte olsa yanındaki ırgatlarla birlikte atlara doğru baktı. Arabanın üzerindeki Kırtıl Hüseyin'di. Nazife, birden afalladı. Bulunduğu yeri bu adamın yüzünden terk etmişti. Kırtıl Hüseyin'in bıkkınlık veren kibri yüzünden uzaklaşmış, eşine de buralarda artık yaşayamayız demişti.
Kırtıl Hüseyin kıs kıs gülerek, ırgatların bulunduğu yere doğru geldi. Kendini önemli göstererek gerile gerile, kabara kabara yaklaştı. Nazife bu adam yüzünden terk etmişti oraları. Bunu eli bayraklı komşu karısı kulağına fıs geçmişti. Orada çalışanların çoğu fesat cemiyetindendi. Kötülük yapmak için bir araya gelmiş insanlardı. İçlerinden birisi hiçbir şey bilmediği halde her şeyi bilir gözüken ukala dümbeleği, koyun bakışlı Aşşık Omar'dı.
“Hüseyin, sözlerini çekmeden söyle” diyerek Kırtıl Hüseyin'i gammazladı. Bu horoz akıllı, beyinsiz herif nereden bilirdi ki Nazife kadının bu kadar dürüst ve namuslu olacağını! Fan fan konuşmaya başladı. Nazife fırsat bekliyordu. Bu çanak yalayıcı herife elindeki orakla öyle bir vurdu ki Kırtıl Hüseyin'in ipliği pazara çıktı. Eşekten düşmüşe döndü. Nazife intikamını aldı. Ancak Andız Bekir, hâlâ boş atıyordu.