Dün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramıydı…
Cumhuriyet Bayramımızın 95’inci kuruluş yıldönümünü kutlarken, ülkede ve Kırşehir’deki kutlamalar bana neler hatırlatmadı ki!..
Geçmişteki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarıyla, dünkü kutlamaları mukayese edip, hafızalarımda geriye dönük hatırladım.
Nerede o unutamadığımız coşkulu bayramlar?
Nerede o eski heyecanlı bayram kutlamaları?
İnsanlar caddeleri, sokakları doldurup, stadyumlarda coşkuyla, sevinçle bayramlar kutlarlardı.
Cumhuriyet Bayramı 95 yaşına gelmiş bir rejim, Osmanlı’nın küllerinden doğmuş yeni bir devletin doğumunu kutladığımız, önemli bir bayram.
Nasıl ayakta kalacağını bilemeyen bir rejimden, güçlü bir devlete ve ekonomiye doğru gelişen 95 yılın sonunda Türk Milleti, bu anlamlı günü sevinerek, gurur duyarak, biraz da hüzünlenerek kutladı.
Ancak bu bayram, bir kesim tarafından kendisine güvenen, geleceğine gururla bakan bir toplumun kutlayacağı gibi kutlanmayarak, Cumhuriyet tehlikede havasıyla gerilim oluşturulmak istendiğini de gördük. Aynı kesim, sanki Cumhuriyet rejimi sorgulanıyormuş, tehlikedeymiş gibi meydan okumalar ve hamaset dolu yazı, nutuk ve gösterilerle ilgili gündeme getirildiğini de gördük.
Türkiye’de Cumhuriyet rejiminin herhangi bir biçimde alternatifi yoktur, bunu isteyen, ağırlığı olan hiçbir kitle de mevcut değildir.
Osmanlı İmparatorluğunu ihya etmek, yeniden haneden oluşturmak Türkiye’nin gündemine gelmesi mümkün olmayan hayallerdir.
Sorun; Cumhuriyet idaresi değil, aşırı merkeziyetçilik, demokratik hak ve özgürlükler alanının daralmasıdır.
Cumhuriyet, kuruluşunda Mustafa Kemal Atatürk’ün düşündüğü ve istediği, Osmanlı sonrasında toplumun kendisini yönetebilmesine imkân sağlayacağını bildiği rejimdir.
95 yıl önce, Cumhuriyet değişik kanatlardan gelen tüm itiraza ve muhalefete rağmen kahraman Türk Milleti tarafından kabul edildi.
O günden bu yana, bütün siyasi referanslarımız Atatürk ve Cumhuriyet kökenli olmayı sürüyor. Bu tarihi bir gerçek değişmeyecek de inşallah.
1923’te, yanmış, yakılmış ve nüfusunun büyük kısmı savaşlarda, göçlerde ölmüş, öldürülmüş bir toplumdan, kendisine inanan bir halk yaratmak çok zor bir görevdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bunu nasıl başardığını bizler de biliyor ve iftihar ediyoruz. Ancak onun neredeyse bir asır önce başarmış olduklarının, bugün yeterli olduğunu düşünmek mümkün değil.
Cumhuriyetimiz kökleşti, ancak onu faziletli kılan demokrasimiz bir türlü “Muasır Medeniyetler Seviyesi”ne yaklaşamadı. Kimi başarılı, kimi başarısız bir dizi darbeler yaşandı, meşru iktidarlar alaşağı edildi. Bu darbeleri ve darbe girişimlerini demokrasiye âşık büyük Türk Milleti hiçbir zaman kabul etmedi, etmeyecektir de.
Cumhuriyet, demokrasi ve laiklik bu toplumun temelinde eşit şekilde önem taşıyan üç unsurdur. Cumhuriyet, en önemli unsurlarından biri olan “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesine sahip çıkmak, siyasette şiddete, “ben yaptım oldu, bitti”ye gelmeyen, halkın sesine kulak veren, çok partili siyasi hayatı benimseyen, demokraside askeri müdahaleleri asla kabul etmeyen bir rejimdir. Ve bu rejime Türk Milleti sımsıkı bağlıdır.
Bunların yapılmadığı, yapılamadığı, isimlerini “Cumhuriyet “ koyabilen rejim örnekleri de vardır.
Hem Cumhuriyet olan, hem de laik rejime sahip komşumuz Irak ve Suriye, demokrasiyi tamamen toplumun yaşamından sildiği için, bugün haberlerde dahi görüntülerine bakmakta zorlandığımız bir felaket yaşıyorlar. Cumhuriyet’in fazileti, demokratik olmasından, kişi hak ve özgürlüklerini temel almasından gelir. Ben böyle düşünüyorum.
Bu Cumhuriyet Bayramında gördük ki iktidarla muhalefet herkes büyük bir anlaşmazlık içindeydiler. İktidar Cumhuriyet Bayramını İstanbul’da kutlarken, muhalefet partileri Ankara’da kutladılar.
Bu durum onlar için, gelecek için, olumsuz bir tablo olarak karşımızdaydı.
Önümüzde yaklaşan bir yerel seçim var. MHP, AK Parti’yi desteklemeyerek ittifakı bozdu, ama onun yardım ve çabalarıyla iktidar partisini bugünlere taşıdı. Bu durum kimilerine göre olumlu, kimilerine göre ise tehlikeli olarak değerlendirildi.
MHP’liler ve onun lideri Bahçeli “Andımız” uğruna AK Parti’yle yerel seçimdeki ittifak girişimlerini bozdu, yıktı. Bir anlamda köprüleri attı. İktidar partisi de “Öyleyse herkes yoluna” dedi.
Burada kârlı çıkacak yine AK Parti olacaktır. Örneğin İstanbul’da MHP’nin oyları yüzde olarak çok düşükken, HDP’nin oyları da birkaç kaç daha fazla. Böyle olunca da MHP destekli AK Parti’ye HDP’nin tabanı oy vermeyecekti. Bunun için sessizce, fazla ürkütmeden MHP’yi uzaklaştırıp HDP’nin oylarının rahatlıkla AK Parti’ye gitmesinin de önü açılmış oldu.
Cumhuriyet, demokrasi için mücadele edildikçe bu mücadele demokratik ilkeler ve yöntemlerle yapıldıkça laiklik, özgürleşme anlamında kullanıldıkça gerçekten faziletlidir. Sürekli bir “olumlu” çaba gerektirir. Bunun korkulacak bir yönü olmadığı gibi Cumhuriyetin gelişmesine, serpilmesine, daha da ileri gitmesine tepki göstermenin de herhangi bir “ilerici” tavırla ilgisi yoktur. Çünkü Cumhuriyet bir “kalıp” değildir. Yaşayan, üreten, gelişen bir sistemdir.
Bu Cumhuriyet Bayramı da gelecek nice daha demokratik, daha özgür günlerde yaşayacağımız bayramlar da hepimize kutlu olsun.
Büyük Atatürk’ü Türk Milletini esaretten kurtarıp bize böyle Cumhuriyet’le yaşatmayı sağladığı için ona hepimiz her şeyimizle çok şeyler borçluyuz.
Bize bu bayramları, demokrasiyi armağan eden Sarı Saçlı, Mavi Gözlü, Büyük Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını unutmak mümkün mü?
Ben bugün burada başta Atatürk olmak üzere, tüm silah arkadaşlarına, tüm şehitlerimize ve gazilerimize şükranlarımızı sunarak, hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum.