On yedi Nisan Köy Enstitülerinin kuruluş yasasının kabul edildiği gündür. Bu yıl kuruluşun 82’nci yıldönümüdür. Köy Enstitüleri hem ülkemizde hem de dünyada bir ilktir. Kendi olanaklarıyla okuma şansı olmayan köy çocuklarının, devlet eliyle okutulması ve kendi köyünde görev yaptırılması ilkesiyle kurulmuş okullardır. Ayrıca köye gönderilen bu öğretmenler, köylüye tarımcılık, hayvancılık, sağlık alanlarında rehberlik yapmaları sağlanacaktır. Önce devletin okuttuğu bu öğretmenler yirmi yıl köylerde görev yapacaklardır. Sonra çıkan yasalarla, okuduğu yılın bir buçuk katı köylerde hizmet yapacaklardı. Yaptırıldı da
Nüfusun yüzde sekseni köylerde yaşamaktadır. Okuma-yazma bilenlerin sayısı çok azdır. Her bin kadından birinin, her bin erkekten de yedisinin okuma yazma bildiği bir tablo vardır. Bir tarafta halkın okuma yazmaya susadığı bir dönemdir. Tarım işlerinin bahçe işlerinin, hayvancılık işlerinin, kümes hayvancılığının ilkel usullerle yapıldığı bir dönemdir. Salgın hastalıkların insanları canından bezdirdiği bir dönemdir.
Cumhuriyet yeni kurulmuş. İnsanlar yokluk ve yoksulluk içindedir. Bu sorun çözülmelidir. Özellikle sevgili Mustafa Kemal, “Köylü Milletin Efendisidir” demektedir. Fakat manzara hiç de iç açıcı değildir. Köylü kalkındırılmalıdır. Hastalılarla mücadelenin üstesinden gelinmelidir. Ülke Milli Eğitim Bakanları açısından talihsiz dönemler geçirmektedir. Sayın Mustafa Necati çalışmalarını doludizgin yürütürken rahmetli olmuştur. Çok işler başaracak olan Sayın Reşit Galip bakan olmuş. Bir yıl sonra rahmetli olmuştur. Yerine getirilen Sayın Saffet Arıkan, iki yıl sonra rahmetli olmuştur.
Köylünün kalkınması ve okuma-yazma öğrenmenin hızlanması için, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal, Saffet Arıkan’a bir rapor hazırlamasını, “kaç köyümüz var? Kaç köyde öğretmen var? Okuma yazma bilen kadın sayımız ve erkek sayımız kaç kişidir?” der. Bunun üzerine Saffet Arıkan da bu konuda geniş çaplı bir rapor hazırlar. 
Yine Mustafa Kemal’in önerisiyle askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapmış ve köylerine dönmüş olan kişilerin olduğunu ve bunlardan yararlanabileceğimiz öğütler. Önce Köy Eğitmenleri yetiştirilmesi ve köylerde görevlendirilmesi istenir. Bu uygulama çok başarılı olur. Eğitmen adayları aynı zamanda okulların yapımında da hizmet verirler. Köy Öğretmen Okulları yaptırılır. Öğretmen Okullarına alınan öğrenciler de bir taraftan teorik dersler yanında okulun yapım işlerinde de çalıştırılır. Köy Enstitüleri yasası da çıkarılır. Her üç ilde bir enstitü açmak üzere toplam yirmi bir okul açılır. İl sayımız 61’dir. Bu çalışmalar sevgili Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç tarafından başarılmıştır. 17 bin 500 öğretmen, 2 bin sağlık memuru, 500 tarım memuru yetiştirilmiştir. Sayılar tam net değil.
Okulların derslikleri yanında resim atölyeleri, iş atölyeleri, fizik laboratuvarları kimya laboratuvarları, spor salonları voleybol, basketbol sahaları, futbol sahaları tarlaları, bahçeleri, kümeslikleri, arılıkları, mandıraları davar ağılları da yapılır. Öğrenci hem iş öğrenecekler, hem derslerini öğrenecekler. Hem de okulda gördükleri ve edindikleri bilgileri, köylülere de öğreteceklerdir. Yapılan hesaplamayla 1957 yılına kadar öğretmeni olmayan, okulu olmayan köy kalmayacaktır. Çalışmalar başlatılmıştır. Fakat politikacılar bu öğretmenlerden rahatsız olmuşlardır. Şimdi bırakın okulu, okullara öğretmeni. Köylerde, köylü kalmamıştır.
Çok partili siyasi yaşam, Köy Enstitülerinin işleyişini içlerine sindirememiştir. Bir taraftan köyün aydınlanmasını ve kalkınmasını istemeyen güçler, bir taraftan “Öğretmenler kendi işlerini yapıyor. Partimizin propagandasını yapmıyorlar” diye, hem CHP’si hem de DP’si, okulların kapatılmasını sağlamışlardır. Bir taraf, “Bizim yönettiğimiz insanlar bizden akıllı olmasınlar” demişler. Ötekiler de “Parti dağılmasın sevdasına ve bizim propagandamızı yapmıyorlar” sevdasına Köy Enstitüleri kapatılmıştır.
Aydınlanma, kalkınma, çağdaşlaşma yolunda hızla ilerleyen ülkemiz ortaçağın karanlığına sürüklenmiştir. Köyler boşaltılmış. Yapılan okullar virane olmuştur. Şehirlerde okulların ne fizik, kimya, laboratuvarı var. Ne resim, müzik, spor salonları var. Bunlar yoksa kimse okullarımız var, eğitim öğretim yapıyoruz iddiasında bulunmasın. Ülkede ikili öğretim varsa, kırkın üzerinde öğrenci ile eğitim öğretim yapılıyorsa ve on binlerce çocuğumuz hiç okula gitmiyorsa daha çok yapılacak işler var demektir. Ben söylemiyorum. Tüm uzmanlar, eğer o okullar yaşatılsaydı köyler bu denli boşalmayacaktı. Bizde bir Finlandiya, bir Kanada olacaktık. Bu ülkeler bizim sistemimizi uyguladılar. Biz o okulların yerine daha iyisini koyamadık.