Pazartesi günü mahkemelerde savunma yapacağım dosyaları incelerken, yazı işleri müdürüm paralel telefondan beni aradı. Sayın Necmettin ERBAKAN sizi arıyor dedi. Şaşırmıştım çünkü Sayın ERBAKAN, 12 Eylül 1980 ihtilalini gerçekleştirenler tarafından İzmir Uzun Ada’ya sürgün edilmişti. Ahizeyi elime aldım; “Buyurun hocam” Dedim. Çok nazik bir ifadeyle; “Evladım biliyorsun zorunlu olarak adadayız, hakkımızda dava açılacağını işittik, sende genel idare kurulu üyelerinin ve bakanların tamamının vekaletnamesi var. Şimdiden bizi savunmak için hazır ol.” Dedi. Gözlerimden iki damla yaş aktı, Kıbrıs’ı kurtaran, büyük sanayi hamlesini başlatan, başbakan vekili olarak ülkeye çok büyük hizmetler veren bir yüce insan, Uzun Ada’da tutsak tutuluyordu. Sadece; “Baş üstüne” Diyebildim. İyi dileklerde bulundu ve telefonu kapattı.
12 Eylül 1980 ihtilali yapılmış, ordu idareye el koymuştu. Bu darbeyi askerler A.B.D.’den aldıkları talimatla gerçekleştirmişlerdi. 1970’li yıllarda sağ-sol çatışmaları alabildiğine gerçekleşiyor, sağda ve solda gençlerimiz vurulup toprağa düşüyorlardı. İşin garip tarafı sağcı çocukları öldüren silah ertesi gün solcuları öldürüyordu. C.İ.A. ülkede kaos doğruyor, toplu katliamlar gerçekleştiriyordu. Çorum’da, Sivas’da ve Kahramanmaraş’ta alevi-sunni çatışması onlar tarafından gerçekleştiriliyor, insanlar birbirlerine acımasızca saldırıyorlardı, üniversiteler, savaş alanı haline dönüşmüştü, öğrenci ebeveynleri çocuklarının akşam eve dönüp dönmeyeceklerini merak ediyor, dönmeleri için dua ediyorlardı. Oysa 12 Eylül’den önce 26 Aralık 1978 tarihinde sıkıyönetim ilan edilmiş, askere her türlü olaylara müdahale etme yetkisi tanınmıştı. Asker bu yetkisini kullanmıyor. Ülkede siyasi suikastlar yapılıyor failleri yakalanmıyordu. Millet bu anarşik ortamdan bıkmıştı. Milleti bu hale ordu isteyerek getiriyordu. Sıkıyönetim komutanları görevlerini yapmıyorlardı. İhtilal 12 Eylül 1980 sabahı saat 03:00’de gerçekleşti. Ordu TRT’ye ve PTT’ye el koydu, DEMİREL’i ve ECEVİT’i, Zincirbozan’da, ERBAKAN ve TÜRKEŞ’i, Uzun Ada’da ikamete mecbur kıldı.
12 Eylül, milletin üzerinden silindir gibi ezerek geçti. 650 bin kişi gözaltına alındı. 230 bin kişi askeri mahkemelerde yargılandı. Sağ görüşlü ve sol görüşlü gençlerden 23 kişi idam edildi. Mamak’ta bulunan cezaevinde ve Diyarbakır’da bulunan cezaevinde gençlere korkunç işkenceler yapıldı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Sıkıyönetim mahkemelerine 210 bin dava açıldı. Rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU’ndan ve halen yaşayan Akıncı Dernekleri üyesi Mehmet YOBAŞ’dan bizzat duyduğuma göre, solcu gençlere sağcı polis ve asker işkence yapıyor, sağcı gençlere ise solcu polis ve asker işkence yapıyordu. İşkenceler o kadar korkunçtu ki, gençlerin dişlerine, ağızlarına ve tenasül uzuvlarına elektrik veriliyor. İnim inim inletiliyorlardı. Fosseptik çukurlarına yatırılıyor saatlerce pislik içinde kıvrandırılıyorlardı. Sağcı ve solcu gençlerden 23 kişi haksız yere idam edildi.
Şubat 1981 tarihinde Milli Selamet Partisi, Genel İdare Kurulu Yöneticileri aleyhine, o dönemde Başsavcı olan insanlara çok büyük zulümler yapan havacı hakim Albay Nurettin SOYER Sıkıyönetim 1 Nolu Askeri Mahkemesi’ne çeşitli suçlar işlediklerinden bahisle dava açtı. Ben savunman olarak bu davada yer aldım. Dava Şubat 1985’e kadar devam etti. Bu dört yıllık süreçte Sayın Necmettin ERBAKAN ve arkadaşları toplamda 395 gün tutuklu kaldı. Sıkıyönetim 1 Nolu Mahkemesi önce ERBAKAN ve arkadaşlarını o zaman yürürlükte olan, sonradan rahmetli ÖZAL’ın çabaları sonrasın kaldırılan T.C.K. (Türk Ceza Kanunu) 163/1. Maddesinden mahkum edildi. Bu mahkumiyet haksızdı. Sayın ERBAKAN hoca ve arkadaşları hiçbir konuşmalarında şeriat istediklerini beyan etmemişlerdi. Konya’da gerçekleştirilen ve ERBAKAN ile arkadaşlarının da katıldığı, Kudüs Mitinginde yapılan konuşmalar ve atılan sloganlar bahane edilerek sanki ERBAKAN hoca ve arkadaşları şeriat istiyorlarmış algısı yaratılarak adaletten şaşıldı. Vaki temyizimiz üzerine Askeri Yargıtay; “Suç yoktur” Diyerek kararı bozdu, yerel mahkeme bozma kararına uydu ve beraat kesinleşti. Bir başka yazımda mahkeme safahatını ve çektiğimiz çileleri aktarmak üzere şimdilik hoşça kalınız.