Bilgi sonsuz, sınırsız bir hazinedir. Onun tamamına ulaşma şansımız olmadığından kapasitemiz kadarını alabiliriz. “Her insan bu okyanustan, kendi kabının büyüklüğü kadar su alabilirdi.“ Bu kapasite belirli bir alana yönelirse verimli ve yararlı sonuçlara ulaşabilir. Dağınık bilgi kırıntılara yol açar ki odaklanmayı zorlaştırır. Mesele enerjimizi doğru biçimde kullanmaktır. Aksi durum milyarca sının var olduğu yarı cehalet açmazına sürüklenmemize yol açar.

Bilginin ışığı insanın kendisindedir. Bu nedenle kendisini tanıyan insan bilginin erdemine ışığına ulaşabilir. Bir nevi Buda’nın ışığının zirvesi olan Nirvana’ya yükselmek gibi… İnsan bilgilendikçe kötülüklerden arınır, vicdanını bulur. Her arınma çocuk masumiyetine dönüşün kapılarını aralar. Bilgilenme sabırla sürdürülürse karakterli bir kişiliğin oluşmasını sağlar. Çünkü sabır çok zor kazanılan bir nitelik olup, kişiliğin oluşmasında çok önemli ve değerlidir. Bilginin erdemine ulaşan insan dünyevi hazları ve ihtirasları görmez. Bir nevi münzevi bir hayatı seçer. Bu bilginin zirvesine ulaşmak için çilekeşliği seçmek anlamına gelmez.

Bilginin kapsadığı insanlar dünyayı yaşanılır kılmaya, yaşamaya değer görürler. Kötülükten ve karanlıktan kurtuluşun ışığını bize sunarlar. Asırlardır insanlık bu yöndeki çabaları sunan insanların bize emanet olarak kalan öyküleriyle doludur. Zalim ve mazlumun iç içe varlığı ve çatışması biraz da bu öykülerdeki izlerde gizlidir. Bu nedenle geçmişe yapılan her yolculuk önemlidir. Karanlığın aydınlığa ulaşması yönündeki çabaların ve çilelerin bilinmesinin çabasıdır.

“Bir ülkede edebiyattan, sanattan çok “siyaset” konuşuluyorsa; o ülke üçüncü sınıf ülkedir.“Bizim gibi üçüncü sınıf ülkelerde ise bilginin ve bilgelerin önemi daha da önemlidir. Cahillerin ferasetine güveniyorum” diyen profesör unvanlı zevatın olduğu ülkede edebiyat ve sanatın yeşermesi, boy vermesi, düşünce özgürlüğünün, insani, ahlaki, vicdani değerlerin yerleşmesi mümkün değildir. Cehaletin kutsandığı, bilginin aşağılandığı bir toplumun çağa ayak uydurması söz konusu olamaz. Üniversitelerinin üzerlerine ölü toprağının serpildiği, bilim yuvası olmaktan çıkmış, orta öğretim düzeyinde öğretimin yapıldığı bir anlayıştan bilim üretilemez, bilgi özgürleştirilemez. Cehalet; unvanla, makamla, mevkiiyle, güçle ilgili bir durum değildir. Dünyayı anlamanız ve geleceğe ilişkin önermelerdeki bütünsel bakışınızla ilgilidir.

Cehaletin tercihleri doğrultusunda sürdürülmek zorunda bırakılan yaşam azap vericidir. “Zeki bir insana yapılan en büyük işkence; cahillerin tercih ettiği bir düzende yaşamaktır.“ Cehaletin tercihleri doğrultusunda sürdürülmek zorunda bırakılan yaşam azap vericidir. Bilgiye ulaşmak yerine tercih edilen cehalet ruhsal derin bir işkencedir. Sakın çoğunluğun tercihine saygı diye anlamsız çıkışlarla karşı tezler geliştirmeye kalkışmayın. O cehalet çoğunluğunun toplumları sürüklediği felaketlerin örnekleriyle doludur insanlık tarihi… Yaptığım her yolculukta bu felaketlerin karmaşık ve öldürücü örnekleriyle karşılaşmak beni derinden sarsmakla birlikte, insanın mayasının bela ve kötülük yüklü olduğu gerçeğini yadsımadığımı da bilmelisiniz.

İnsanı ıstıraptan kurtaracak olan istek ve tutkularını bilgiyle yok etmekten geçer. İstek ve tutkularının tutsağı olan insan huzur bulamaz, özgürleşemez. Tutsaklıktan kurtulmak istiyorsan bilgiyle yoğurmalı, sakin huzurlu bir yaşama giden yolu…

Bilgi, insanı sevginin sonsuz ve sınırsız gücüne taşır. Çünkü sevgi insandaki yaratıcı gücün kaynağıdır. Sevgisiz bir insan çölde pusulasız bir mecnuna dönüşür. Ruhu sürekli bir karmaşa ve çatışma halindedir. Cehaletle bilgi arasındaki farkı kavramaktan uzaktır. İstek ve tutkularının esiri olan sevgisiz insan cehalet kuyusunun çekiciliğine kendini kaptırmaktan kurtulamaz. Kendisi dışındaki herkesi horlar, aşağılar. Kendisiyle barışık olmadığından gücün, kudretin esareti altında aslında bir hiçtir.

Bilgi insanın; zihnini, ruhunu ve gönlünü aydınlatır. Gönül penceresi iyiliğe açıkken, kötülüklere kapalıdır.